Tanrı, insanoğlunu benzersiz bir yetki ile donatarak yaratmıştır. Bu da, “seçme özgürlüğü” dür. Belki de bu yüzden, aynı anatomik özelliklere sahip olan milyarlarca insan, farklı başarı faktörlerinden istifade ederek, çeşitli alanlarda faaliyet göstermekte, yaşamlarını sürdürmektedirler.
Bireysel farklılıklar çoğu zaman çatışma sebebi gibi görülse de, gerçekte, gelişmenin ve farklı bakış açıları kazanmanın olmazsa olmaz sebepleridirler. Bu anlamda farklılıkları, insanoğluna verilmiş en büyük hediye olarak değerlendirmek yerinde olacaktır.
Bireysel farklılıklar, yetenek, öğrenme biçimleri ve bilgiye ulaşıp bilgiyi kullanma alanlarında devreye girer. Konuya bu perspektiften bakıldığında, beynimizin çalışma prensibine hayran olmamak imkânsızdır. Her birey, beyin bölümlerini farklı oranlarda fakat bir bütün olarak kullanmakta, böylece insanları birbirinden ayıran en temel özellik olan “mizaç” ortaya çıkmaktadır. Tüm bu bilgiler ışığında, başarıya ulaşmış kimselerin, başkalarını taklit etmek yerine, başkalarının başarılarından feyiz alan ve kendileri gibi olarak başarıya ulaşan kişiler oldukları söylenebilir.
Örgütleri, insan bedenine benzetmek mümkündür. Bedenimiz, birbirinden farklı bir çok organdan oluşmaktadır. Bu birbirinden farklı her organ, kendi görevlerini yaparlarken, görevi farklı olan diğer organlarla bir bütün olarak çalışmak zorundadır. Bu organlardan herhangi biri görevini mükemmelen yerine getirmediğinde, sonuç tüm beden tarafından hissedilmekte ve yaşanan tahribat tüm bedeni etkilemektedir. Örgütleri oluşturan bireyler için de durum farklı değildir. En alt kademede bulunan bir çalışan bile, hatası sebebiyle tüm örgütü yaralayabilir. Durum bu bakış açısıyla değerlendirildiğinde, kişisel gelişim konusunun önemi ortaya çıkmaktadır. Bu anlamda, örgüt üyesi olan her birey, farklılıklarını ve kişisel yetenek ile bilgi birikimini örgüte nasıl aktaracağının bilincinde olmalıdır. Bir birey, “ben aslında kimim?” sorusuna cevap verebildiğinde gerçekten olduğu kişi olabilme ve gerçekten olabileceği kişi olabilme şansını elde etmiş olur.
Kendini bir kez tanımış olan;
Kendi bireysel özelliklerini daha anlaşılır hâle getirebilir, yetilerini ve sınırlarını anlayabilir.
Kendi içinde olan yetilerden daha fazlasını gerçekleştirebilir, kişilik potansiyelini tam olarak kullanabilir.
Her durumda ve ortamda, yanlış “roller” oynayarak kendisine olan inanırlılığı kaybettireceğine, kendi kişiliğine uygun davranabilir. Böylece diğer kişilerin karşısında etkisini arttırabilir.
Başarısının ve aynı zamanda başarısızlıklarının gerçek sebeplerini anlar. Böylece başarı şansını arttırabilir ve olası başarısızlıklarını mümkün olduğu kadarıyla önleyebilir.
Kendisine ulaşılabilir hedefler koyabilir ve kendine gerçekçi örnekler seçebilir. Diğer taraftan, ulaşamayacağı hedeflerin peşinden koşmaz ve bu şekilde başarısızlığı boşuna programlamamış olur.
İşletmeler de bir kurumsal kimliğe sahip olmak isterler; tutarlı ve uyumlu bir işletme tablosuna. Çünkü, kurumsallaşmış her örgütün bir misyonu ve vizyonu vardır.
Misyonu gerçekleştirmek ve vizyona ulaşmak ise, ulaşılabilir hedefler koymak ve bu hedeflere ulaşılabilmesi için gerekenlerin eksiksiz yerine getirilmesi ile mümkündür. Hedefe ulaştıracak her yol, farklı bilgi birikimi ve yetenek gerektirir. İşte bu sebeple bireysel farklılıklar, bir örgüt için sahip olması gereken en büyük enerjiyi temsil eder. Yeter ki, bu farklılıklar iyi yönetilebilsin.
Senaryo – Takımın Faydaları
Bunun bir örneği, birlikte çalıştığım bir üst düzey yönetim ekibidir. Her biri farklılıklarını keşfedip de olaylara yaklaşım tarzlarına dikkat edince, bu farklılıkları kullanabileceklerini anladılar. Normalde fikrini ateşli bir şekilde savunmaları gerekirken, iki kişi toplantılarda çok sessiz kalmaya eğilimliydi. O ikisi takım açısından çok değerli hâle geldiler. Birisi olup biteni özetlemede mükemmel oldu, diğeri de ipin ucunu kaçırıp artık faydasız hâle geldiklerinde bu durumu anlayıp tespit etmede çok iyiydi. “Fikirlerini ileri sürme” baskısı yerine, özel olarak takıma gözlemleriyle katkıda bulunmaları istenince, toplantıların üretkenliğini önemli ölçüde artırdılar.
Yukarıdaki senaryo, bireysel farklılık ve yeteneklerin, örgüte katacağı değeri anlatmaya tek başına yetmektedir. Bireysel farklılıkları doğru yönetmek, örgütün performansını ciddi ölçüde arttırdığı gibi, fark yaratmasını da sağlayacaktır. Bununla birlikte, bireysel yetenekleri takdir edilen ve doğru yönlendirilen bireylerin de motive olmaları sağlanacak böylece performansları artacaktır.
İnsanlar özellikleri ve yetenekleri için işe alınırlar, amaçları ve değerleri için değil. Özellikler ve yetenekler eğitim yoluyla geliştirilebilir. Fakat amaçların ve değerlerin değiştirilmesi çok daha zordur.
Bir takımın organizasyona katkısı, üyelerinin ortak yaratıcılığının, becerilerinin, bilgi ve deneyimlerinin bir havuz oluşturmasıdır. Bu yarar ancak, güvene, karşılıklı saygıya ve ortak amaca adanmaya dayalı açık iletişim ortamında gerçekleşebilir.
Eğer takımın güçlü yönleri iyi kullanılacaksa, bazı takasların yapılması üzerinde bir anlaşmanın bulunması, bir kullanım dengesinin de olması gerekir. Bilgi, beceri ve yeteneklerin gereği gibi takas edilmesi yani iş bölümü, performansın arttırılmasına önemli katkı sağlar.
Yüksek performansın biricik anahtarı, kişisel başarı faktörlerinin “yerinde” uygulanabilmesidir. Görünen o ki; bireysel yetenekler, beceriler, bilgi düzeyi ve farklılıklar, bizim sonradan “kader” diye adlandırdığımız hayat sürecimizi belirlemektedir. “Sürdürülebilir Başarı”nın tek yolunun ise, yeteneklerimizi fark etmek, hiç durmadan öğrenmeyi sürdürmek ve farkımızı bize verilmiş bir hediye olarak görmek olduğunu söylemek mümkündür.
Bu anlamda, yüksek performanslı örgütün yaratılabilmesi için, bireysel yeteneklerden ve bilgi birikimlerinden maksimum düzeyde faydalanmak ve bireylerin kendilerini örgüt içinde de yaşayabilecekleri bir kültür yaratmak tek yol gibi görülmektedir.
YARARLANILAN KAYNAKLAR
Kendini Tanıma Anahtarı, Structogram® Eğitim Sistemi 1
Di Kamp, “Takımınızın Yeteneklerini Geliştirmede İnsan Yetenekleri”, İstanbul:2004
İsmet Barutçugil, “Performans Yönetimi”, İstanbul: 2002
Comments