Tüm büyük keşifler, duyguları düşüncelerden önde koşturan kişiler tarafından yapılmıştır. C.H. Park-Hurst
Prof. Howard Gardner Çoklu Zeka teorisinde zekayı oluşturan bileşenlerden bahseder. Bileşenlerden ikisi “kişisel alan” ve “sosyal alan”dır. Dr. Daniel Goleman bu iki alana odaklanarak hazırladığı kitabı ile “Duygusal Zeka” kavramının önemi konusunda tüm dünyanın dikkatini çekmiştir.
Duygusal Zekanın en önemli adımlarından biri “duygusal farkındalık”tır. Duygusal farkındalık ile vurgulanmak istenen konu, kişinin hangi durumlarda hangi duygu / duyguları hissettiğinin, bu duygu halinin söylediklerine, davranışlarına, kararlarına, iş performansına kısacası günlük hayatına etkileridir. Duygular önemli çünkü;
Duygular bulaşıcı ve günlük yaşamda duygu halimiz birbirimizi etkiliyor.
Duyguları doğru yer ve zamanda doğru şekilde ifade etmek konusunda sorunlarımız var.
Zaman zaman karşımızdaki kişilerin duygularını göz ardı ediyoruz.
Duygular öğrenme isteğimizi etkiliyor.
Duygular insanlar ile ilişkilerimizi etkiliyor.
Duygular kişilere davranışlarımızı etkiliyor.
Duyguların verdiği bilgiyi dikkate alarak karar veriyoruz.
Duygular hayatta kalmamızı sağlıyor.
Duygular bazı durumlarda karşımızdaki kişiye engel koyabilmemizi sağlıyor.
Duygularımız etkin iletişim kurabilmemizi sağlar.
Duyguların birleştirici bir yönü vardır. Insanları yakınlaştırır, aynı hedef doğrultusunda ilerlemeleri konusunda motive eder.
Duygularının farkında olmayan bu konuda çaba göstermeyen kişi ya da yöneticiler çalışma ortamının ahengini de bozarlar. Bu konu ile ilgili bir anımı sizinle paylaşmak isterim. Bir şirketin Genel Müdür ve Genel Müdür Yardımcılarının katıldığı bir eğitimim esnasında katılımcılar arasındaki kadın finans müdürü, duruşu tavırları, konuşması ve ses tonu ile dikkatimi çekmişti. Tam anlamıyla kadın çatacak yer, çatacak kişi arıyordu. İlk ara verildiğinde IK müdürü hanım efendiyle sohbet ederken, Finans Müdürü hanımı kastederek “fark ettiniz mi?” diye sordu. Fark ettiğimi ifade ettim ve “kişi kendi farkında mı?” ve “çalışanlarına bu durumun etkisi ne?” diye sordum. Tahmin edebileceğiniz gibi çalışanlarına etkisi çok olumsuz ve motivasyon bozucu olduğunu ifade etti. Kendi farkında mı? Sorunun cevabı çok ilginçti. Hanımefendi “Ben normal olması gereken davranıyorum. Yöneticilik böyle yapılır. Bunlara yüz vermeyeceksin. Yoksa tepene çıkarlar” gibi benzeri cevaplar veriyormuş. Eğitimden sonraki günlerde konuyu takip ettim. Şirket, bu müdürün olayın olumsuz etkilerinin farkına varması ve bu konuda değişim için gayret sarf etmesi konusunda ne yazık ki başarılı olamadı. Tek çare uygun şekilde şirketten ayrılmasını sağlamak olmuştu. Duyguları yönetebilmenin birinci şartı duyguların farkına varmaktır. Farkına varmak, kişinin zaman zaman yaşadıkları duygusal değişimleri gözden geçirmesi, bazen güvendiği dostlarından arkadaşlarından geri bildirimler almak ile mümkün. Farkına varılan duygular ve etkileri kontrolü gerektiriyorsa yani kendimize ve çevremize olumsuz etkileri varsa bu konuda düşünmek ve eyleme geçmek gerekiyor.
Opmerkingen