“Bize duygu, mantık ve zekâ bahşeden aynı Tanrı'nın onları kullanmamızı unutturmayı tasarladığına inanmak zorunda olduğumu sanmıyorum” Galileo Galilei
Her zaman insanların kendi duygusal ve düşünsel kaderlerini kendilerinin çizmesi gerektiğini söylerim. Bu bizim en tabii hakkımızdır. Bu söylemim; mevcutta sahip olduğumuz duygusal zekâ kapasitemizin kaderimiz olmadığı görüşünü de destekler. Kişi, bu konuda yol kat etmeye niyet ettiği sürece, duygusal zekâsını geliştirebilir. Gelişim, kelime anlamıyla olumluyu çağrıştırıyor olsa da, bazı alışkanlıkların terk edilmesi gerekliliğini de beraberinde getirdiğinden, zaman zaman huzursuzluk yaratabilir. İşte bu noktada ben devreye girerim J Duygusal Zeka Koçu’nuz, yani taksi şoförünüz emrinize amadedir. Yol sizindir, tercih sizindir, giden de sizsinizdir. Taksi şoförü sizi doğru yolda tutarken, siz de yolda karşılaştıklarınıza daha panoramik bir bakış açısıyla yaklaşma şansını elde edersiniz.
Pozitif Bilişsel Davranışçı Terapi alanında değerli çalışmaları bulunan klinik psikolog Dr.Fredrike Bannink de, 1.Avrasya Pozitif Psikoloji Kongresi’nde yaptığı konuşmada, pozitif psikoloji akımını takip etmeye başladıktan sonra değişen bakış açısını bu metaforla açıklamıştı. Hakikaten de durum aynen böyle..
Şimdi düşünceli bir halde taksiye bindiğinizi hayal edin. Taksiye herhangi bir hedefe ulaşmak üzere bindiniz. Ama zihniniz o kadar karışık ki, nereye gideceğinizi söylemediniz. Taksi yavaşça hareket etmeye başladı ve taksici aynı anda şu soruyu yöneltti; “nereden geliyorsun?”.. Ne kadar anlamsız değil mi? Taksi yol almaya devam ediyor, siz ona nereden geldiğinizi anlatıyorsunuz ve bu esnada taksimetre işlemeye devam ediyor. Siz nereye gitmek istediğinizi söyleyinceye kadar, taksi büyük ihtimalle tabela, trafik ışığı ve şeritlere uyarak yol almaya devam ediyor. Yani taksiyi sizin dışınızdaki yol göstericiler yönlendiriyor. Bu arada taksimetre de işlemeye devam ediyor. Hayatın taksimetresinin, lira ve kuruşları değil; saniye, dakika ve saatleri yazan bir kronometre olduğunu düşünün. Harcadığımız zamanı, yolda düşürdüğünüz ya da bozuk bir taksimetre yüzünden ödediğiniz fazladan para gibi tekrar geri kazanma şansımız da yoktur.
Diyelim ki taksi şoförünüz kararlı ve size sürekli “nereye gidiyorsun?” diye soruyor. Ama siz bir türlü yanıt veremiyorsunuz ve en sonunda “bilmiyorum” diyorsunuz. Bu durumda taksi şoförünün 3 değişik tepki verme ihtimali doğuyor. Bunlardan ilki “o zaman in arabadan” olabilir mesela. Şaşkınlık, kırgınlık ve bazen de öfke eşliğinde inersiniz. İkincisi ise; “hımm o zaman şu yakınlarda süper bir alışveriş merkezi biliyorum gel ben seni oraya götüreyim” olabilir. Her iki seçenekte de, seçimi bir başkasına bırakmış olursunuz. İyi de hani kendi duygusal ve düşünsel kaderimizi kendimiz çizecektik? İşte tam da bu sebeple, taksi şoförü arabayı güvenli bir şekilde kenara çekip, “nereye gitmek istiyorsun?” sorusuna yanıt alabileceği bir fırsat yaratmalıdır ki bu da 3. seçenek olup benim tercih ettiğimdir. Aynı seçeneği, ısrarla “nereye gitmek istemediğini” söyleyen yol arkadaşları için de kullanmayı tercih ederim. Karşılaşmaktan korktuğumuz, çekindiğimiz şeyler odağımızı çalmak konusunda çok başarılıdır. Ben de bu odak hırsızının başarısından hiç mi hiç haz etmem.
Duygusal Zekâ’nın geliştirilmesi yolculuğunu konforlu kılan; zihnin, geçmişi temsil eden pişmanlıklara ve keşkelerin yarattığı mutsuzluklara odaklanmasını engellemektir. Bunun yerine, karar alma ve sonrasında da harekete geçme niyetiyle şimdi ve geleceğe odaklanmak gerekir. Odaklanmanın bu türü, yok saymak demek değildir. Duyguları görmezden gelmek, gerçeği reddetmektir ve bu hiç sağlıklı değildir. Asıl olan; duygularla mücadele etmek yerine, duygunun mesajlarını almaktır. Bu mesajlar navigasyondur ve taksi şoförleri navigasyonlara bayılır.
Comments