top of page
Yazarın fotoğrafıAyça Mumkule Erşipal

Kendi Duygusal Kaderini Kendin Çizmeye Var mısın?

EQ KOÇUNUN NOT DEFTERİ, NOT 13



“Belki de günümüzde amaçlanan şey ne olduğumuzu keşfetmek değil, ne olduğumuzu reddetmektir” Michel Foucault



Hayatım tam bir fiyasko. Çok çalışıyor ama bunun nedenini bile kavrayamıyorum artık

- Çalışmak için yaşar oldum

- Emekli olacağım günü iple çekiyorum

- İnsanlardan sıkıldım. Bir dağ başında tek başıma yaşamak istiyorum

Tanıdık geldi mi? Bunlar; eğitimlerde, koçluk sürecinde özellikle de mobbing mağdurları ile yürüttüğümüz çalışmalarda en sık duyduğum sözler. İnsanlar yaşamlarını bu cümleler ile ifade ediyorlar. Bu ifadelerin her biri birer kaya parçası ise eğer, kaldırıp altına baktığımızda gördüğümüz genellikle şu oluyor: “o kadar okudum, dirsek çürüttüm, bu iş yerine de emeğimi, yıllarımı verdim. Şimdi hepsi boşa mı gidecek?” Görünen o ki; emeklerimizi, mutlu olmak üzerine inşa edilecek bir yaşamın önüne koyuyoruz. Duygularımız bize “berbat bir kaderin var” diye bas bas bağırıyor. İşte tam da bu sebeple yaşayan bir örnek paylaşmak istiyorum sizinle…

Örneğimi bir X kuşağından seçtim. Çünkü benim de mensubu olduğum bu kuşak, yaşamını yeniden dizayn etme isteği anlamında biraz daha temkinli. Şimdi onu biraz tanıyalım…

Ailesinde yer alan neredeyse tüm erkekler 10. Yüzyıldan beri İngiltere Ordusu’na hizmet ediyor. Bunun doğal sonucu olarak, askerî hastanede doğmasıyla başlayan hayatı, askerî bursla aldığı eğitimlerle devam ediyor. Babası Hava Kuvvetleri’nde görevli olduğundan kendisini uçmaya yakın hissediyor ve 16 yaşında uçuş brövesini alıyor. Bristol Üniversitesi’nde Uzay Mühendisliği bölümüne kaydoluyor ve eğitimini Sosyoloji bölümünde devam ettiriyor. Daha sonra Royal Military Academy Sandhurst’da eğitim görüyor. Elbette tüm bu sürecin sonunda İngiliz Ordusu’nda görev yapmaya başlıyor. Kanada’da aldığı yüksek askerî eğitiminin ardından Kosova’da Nato’nun barış elçisi olarak görev alıyor. Herkes onun yüksek rütbelere kadar ilerleyeceğinden emin. Çünkü genleri ve aldığı sıkı eğitim bunu gerektiriyor.

Yalnız bu askerin baş edilemeyen bir huyu var. Müziğini her yere yanında götürüyor. Söz gelimi, Priştine’de devriyede iken tankının yanında hep gitarı asılı duruyor. Devamlı uyarı alıyor çünkü sessizliği bozuyor. Ama o kendini durdurmuyor ve uyku tulumunun içinde postallarıyla yatarken çok sevdiğim şarkısı No Bravery’i besteliyor. Bu şarkısını “kaderci” bir şarkı olarak niteleyen asker, kader üzerinde düşünmeye başlıyor.

Ve bana göre beklenen ama başkalarına göre beklenmeyen bir şey oluyor. Doğru zaman geldiğinde ve kendine sorular sorup bu sorulara cevaplar verebilmeye cesaret ettiğinde postallarını ve askerî üniformasını çıkarıyor. 10.yüzyıldan beri devam ettirilen aile geleneğini yerle bir ediyor, aldığı uzay mühendisliği ve yüksek askeri eğitime harcadığı tüm zaman ve emeği bir kenara koyuyor. O zamanlara müteşekkir olduğunu belirtiyor, fakat bu benim kaderim değil diyor. Kendi tabiriyle “pis ve pasaklı görünümlü bir İngiliz çocuğu” olarak Los Angeles’da olmanın heyecan verici olduğunu deneyimliyor. İlk albümünü de orada kaydediyor.

Verdiği emeklere, genlerle süregelen paradigmasına, hatta belki de ona kader olarak sunulana, sırf kendini gerçekleştirme ihtimalinin varlığından haberdar olduğu için veda ediyor.

Şimdi yukarıdaki cümlelere geri dönelim… Şikayetçi olduğumuz her şey ama her şey bizim seçimimiz olmayan fakat seçtiğimizi sandığımız şeylerdir. İşin sırrı ya da arıyorsanız sihirli değneği ise şunlardır: Seçme Özgürlüğü, Özaşkınlık ve Cesaret!

Bundan sonrası için o söylesin biz dinleyelim derim.


https://www.youtube.com/watch?v=gh41Wxez9PE

James Blunt… Seçiminden dolayı bir dinleyicin olarak sana teşekkür ederim. You’re gerçekten beautiful :)


14 görüntüleme0 yorum

İlgili Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page