Evrim psikologları, insanların türünü devam ettirmek gayesiyle olumlu davranış modellerini kabul etiklerini iddia ederler. Hatta, insanların kendilerini iyi hissetmek ve kendi varlıklarını böylece garantiye almak için gösterdikleri “yardımseverlik” davranışının altında daha derin anlamlar olduğunu savunurlar. Bu da; tüm davranışlarımızın, türümüzün devamını sağlama amacıyla icra edildiği sonucunu doğurur.
Evrimsel psikolojiye göre insanoğlu kendi genetik yapısını sağlama alıp sürdürecek davranışlarını tekrarlar, engelleyecek olanları yapmaz.
Gelelim diğerkamlığa.. Diğerkamlık; hiçbir kişisel kazanç ya da mükafat beklentisi olmaksızın sadece yardım etme arzusu ile motive edilmiş saf bir yardım etme davranışını ifade eder. Dolayısıyla bu davranış biçimi, sosyal psikologlar ve evrim psikologları için halen bir çalışma alanıyken, bana göre bildiğiniz kara deliktir.
Evrim psikologları, bu duruma şu şekilde açıklama getirirler: insan; sosyal varlık olarak evrildiği için yardım etmektedir çünkü bu sosyal evrilme süreci içinde insanlar bir ahenk oluşturacak düzeyde birbirine bağımlı hale gelmiştir. İşte bu açıklama, evrim psikolojisi ile sosyal öğrenme teorilerini bir güzel el ele tutuşmak zorunda bırakır.
Felsefe de bu konudan uzak duramamış, insanların özde bencil varlıklar olduğu görüşünü reddetmemiştir. Owen Falanagan’a göre, batı felsefesi insanların özde ne tür varlıklar olduğu sorusuna 3 ana cevap vermektedir. Bunlar şu şekilde sıralanmaktadır:
Mantıklı egoistler
Bencil ve merhametliler
Merhametli ve benciller
İnsanların büyük bölümü mantıklı egoistlerdir. Yani her birey, özde kendi iyiliğine hizmet edecek olan şeyleri kollar. Ama mantığıyla görür ki; sadece diğer kişilere karşı iyi olduğu müddetçe istediğini elde edebilecektir. Başkalarına daima ihtiyacımız vardır. İş yaşamımızın yolunda gitmesinin ancak iş yaşamındaki ilişkilerimizi doğru yöneterek mümkün olduğunu söylemek mümkündür.
Bu anlamda sosyal alış-veriş teorisinden de söz etmekte fayda görüyorum. Bu teori; insanların mantıklı egoistler olduğu fikrine çok yakın duruyor. Mesela, bir randevumuza geç kalmayacaksak, yapacağımız yardım bizi bedenen ve ruhen sıkıntıya ve/veya tehlikeye sokmayacaksa, yardım ettiğimiz için kendimizi iyi hissedeceksek, başkalarının gözünde iyiliksever olacaksak, günün sonunda kendimiz için daha üst bir mevkiyi öngördüysek ve hatta cenneti garantilediğimizi varsayıyorsak ihtiyacı olan birine yardım etme konusunda oldukça istekli oluyoruz.
Aynı şekilde empatiyi ele alalım.. Empatiyi kabaca kendimizi karşımızdaki insanın yerine koyabilmek çabası olarak tanımladığımızda da aynı durumla karşılaşıyoruz. Empati yardım etme arzumuzu tetikliyor. Yani yine “ben” üzerinden hareket ediyoruz.
Uzun lafın kısası, ne yapsam ne etsem günümüzün insanında diğerkam bir duruş göremez oluyorum. Rahibe Teresa bile “sevgiden ve çalışmaktan yorulan kalbi” nedeniyle artık çalışamayacağını söyleyerek görevini teslim etmişti. Gerçi bunu söylediğinde 87-88 yaşlarındaydı galiba..
Haydi şimdi çalıştığımız kurumlardaki yardım etme davranışlarımızı ve bu konudaki eleştirilerimizi bir gözden geçirelim. Hatta takım oyunculuğumuzu, astlarımızı geliştirme konusundaki duruşumuzu, eğitim faaliyetlerine bakışımızı, performans değerlendirme sürecimizi. Ama en çok da bu konudaki eleştirilerimizi.. Eleştirdiklerimizin aynı zamanda aynaladıklarımız olduğunu da unutmayalım mı hatta?
Commentaires