top of page

Arama Sonuçları

Boş arama ile 751 sonuç bulundu

  • Banka Yöneticilerinin Sahip Olması Gereken Duygusal Zeka Yetkinlikleri Konusunda Çalışanların Görüşl

    II. ULUSLARARASI DUYGUSAL ZEKA VE İLETİŞİM SEMPOZYUMU Birinci günü 9 Ekim 2008 13:00-15:00 saatleri arasında “Liderlik ve Duygusal Zeka” başlıklı oturumda “Banka Yöneticilerinin Sahip Olması Gereken Duygusal Zeka Yetkinlikleri Konusunda Çalışanların Görüşleri” konulu bildiriyi sundum. Sunulan bildirinin sonuçları aşağıdadır. İkinci gün 10 Ekim 2008 10:00-12:00 saatleri arasında “Duygusal Zeka ve Eğitim Uygulamaları” başlıklı bir çalışma sundum. ÇALIŞMA SONUCU VE ÖNERİLER: Yapılan çalışma sonucunda 461 kişi tarafından değerlendirilen 21 Duygusal Zeka yetkinliği ile ilgili ilk 5 önem derecesi sıralamasına girenler: 1. Liderlik Becerisi: Bu yetkinliğe sahip kişi başkalarını kendi belirlediği hedefler doğrultusunda harekete geçirir. Bir işin yerine getirilmesi için, o işi yapacak kişilerde istek uyandırır. Banka şubeleri temelde kurum değerleri doğrultusunda hareket etmelerine rağmen mevduatlarını artırma konusunda faaliyet gösterdikleri çevreye özgü tedbirler almak ve müşteri ilişkilerini yönetmek durumundadırlar. Bu husus şube müdürlerinin liderlik yetenekleri çerçevesinde şekillenecek ve güç kazanacaktır. Aynı zamanda finans sektörün en önemli birimleri olan banka şubelerinde görev alan birbirinden farklı alanlarda çalışan, birbirinden farklı iş deneyimine sahip çalışanları yönetme ve yönlendirme konusunda “liderlik becerisi”nin çok önemli katkısı olacağı aşikardır. 2. Empati: Bu yetkinliğe sahip kişi karşısındakinin neler hissettiğini; kişinin içinde bulunduğu ruh halini doğru bir biçimde yorumlayıp anlayabilir. Banka şube müdürleri yukarıda belrtilen gerekçeler göz önüne alındığında gerek çalışanları ile ilişkilerinde, gerekse müşterileri ile ilişkilerinde onların ne hissettiği ve hangi ruh halinde olduklarını anlamaya çalışmaları konusundaki çaba ve yetenekleri yöneticilik ve liderlik yeteneklerini güçlendirecektir. 3. Kendini Doğru Değerlendirme: Bu yetkinliğe sahip kişi eleştirilere açıktır. Hatalarını kabullenir ve başkalarının hakkında yaptıkları eleştirileri kendini geliştirmek için kullanır. İyi bir yöneticinin yönetim ve liderlik konularında etkili olabilmesi için öncelikle kendisinin zayıf ve güçlü taraflarının farkında olması ve iş yaşamında bunları etkin olarak kullanabilmesi ve yönetebilmesi açısından çok önemlidir. 4. İnisiyatif Kullanma: Bu yetkinliğe sahip kişi bir işi yapmak için başkalarının kendisini yönlendirmesini beklemeden kendiliğinden harekete geçer. Fırsatların önüne çıkmasını beklemez kendisine fırsat yaratmanın yollarını arar. Şube yöneticilerinin, kurum değerleri çerçevesinde kurum menfaatleri doğrultusunda uygun kararlar verebilmeleri için inisiyatif becerisi son derece önemlidir. 5. İletişim Becerisi: Bu yetkinliğe sahip kişi söylemek istediklerini karşısındakine açık ve net olarak ifade eder; karşısındaki kişiyle anlayacağı şekilde konuşur. Bu ana kadar belirtilen yetkinliklerin tamamını birleştirebilecek ya da etkinleştirecek bir yetkinlik “iletişim becerisi” denebilir. İyi bir Şube yöneticisinin yöneticilik becerileri yanında liderlik becerilerine de sahip olması gerektiği düşünüldüğünde başta yukarıda belirtilen yetkinlikler olmak üzere tüm duygusal zeka yetkinliklerine sahip olması görevlerini etkin yürütebilmeleri açısından çok önem kazanmaktadır. #Banka #BankaYöneticisi #DuygusalZeka

  • Duygusal Zekâ’nın Üniversitelerde Seçmeli Ders Olarak Uygulanması

    “Duygusal Zeka”nın Üniversitelerde Seçmeli Ders Olarak Uygulanması” 7-8-9 MAYIS 2007 tarihlerinde Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi tarafından düzenlenen “1 nci Uluslararası Duygusal Zeka Sempozyumu” Duygusal Zeka’nın Üniversitelerde Seçmeli Ders Olarak Uygulanması : Bahçeşehir Üniversitesi Örneği 2005-2006 Akademik Yılında Bahçeşehir Üniveristesinde General Education (GE) dersleri kapsamında verilen derslere “PSY 3101 Emotional Intelligence” dersi eklenmiştir. Ders haftada üç saatten bir sömestr olarak planlanmış ve 3 krediliktir. Söz konusu ders, üçüncü sömestrden beri devam etmektedir. Ders içeriği, duygusal Zeka Yetkinliklerini anlayabilmek için temel kavramları vermek, söz konusu yetkinliklerin iş hayatına ve günlük yaşama uygulanmasını incelemek düşüncesi ile düzenlenmiştir. Dersin amacı, Günümüzde giderek daha önemli hale gelen Duygusal Zeka becerileri ile ilgili olarak bilgi, beceri, yüksek farkındalık kazandırmak; duygu ve sosyal ilişki temelli sorunlara çözüm getiren bakış açıları konusunda paylaşımlarda bulunmaktır. Öğrencilere iş ve özel hayatlarında kullanabilecekleri temel Duygusal Zeka Becerileri kazandırmaktır. Ders esnasında öğrencilere teorik bilgi verilirken örnek olaylar, filmler, hikayeler ve yaratıcı drama tekniklerinden yararlanmaktadır. Dersin başarı değerlendirmesi ise, uygulama ve araştırma konularından yapılmaktadır. Bu bağlamda üniversite gençliğinin Duygusal Zeka konusundaki görüşlerini tespit etme çalışmaları sürdürülmektedir. Hayatın her alanında özellikle iletişim ve başarımızı etkileyen “Duygusal Zeka” konusunda iş hayatına hazırlanan gençlerin konu ile ilgili temel bilgiler alması, öğrenciler, öğretim üyeleri ve üniversite yönetimi olarak uygun karşılanmaktadır. #ÜniversiteEğitimi #DuygusalZeka #SeçmeliDers

  • Maymun Kral

    Photo by Pixabay on Pexels.com Maymun medeniyetinin başına geçen sihirli bir maymun kral vardır. Sonuçta maymun kral dünyayı karıştıran bir şeytanı yenerek, şeytanın kılıcını çalar. Şeytan’ın kılıcı ile ülkesine geri döndüğünde, kılıç kullanmada ustalaşarak silahşor olur. Hatta ülkesindeki diğer maymunlara da oyuncak kılıçlar yaptırarak savaş oyunları oynatır. Ancak, ülkesinin komutanı olan bu savaşçı maymun maalesef kendisini kontrol etmekte başarısız olur. Kafasında uyanan bir düşünceye kapılarak kendilerinin oyuncak silahlarla savaş oyunu oynamalarının komşu ülkelerce gerçek savaş çalışması olarak algılandığı düşüncesine kapılır ve bu sefer kendisi de gerçek bir silahlanma yarışına girişir. Bu On üçüncü Yüzyıl eseri ne kadar da günümüzü yansıtıyor değil mi? Öyküdeki maymun kral elindeki gücü akılsızca kullanmayı, doğal düzeni bozarak ortalığı birbirine kattıktan sonra kendini yok edecek tuzağa kendi kendine düşmesini anlatır. Tuzağa düştüğünde ise içinde kaynaklanan dayanılmaz arzuyu yitirerek, varlık bilimini araştırmaya yönelir. Dikkatini akılcılık ve birleşmeye toplar. Maymun’un düşüşü Buda ile karşılaştığında başlar. Tao’cu din adamları kendisine içindeki yaratıkla savaşması gerektiğini söylerler ve Taoist eser I Ching’de belirtilen Ruh Simya Kazanında pişmesini öğütlerler, ancak maymun kral bu gelişmeden kaçar. Buda, maymunun gururunu kâinatın karşı konulmaz görecelilik kanununu kendisine açıklayarak ele geçirir ve maymunu beş element dağına hapsederek kibrinin sonuçlarından acı çekmeye mahkûm eder. Beş yüzyıl sonra Budist tarihçi Kuan Yin yaptıklarından pişman olmuş maymunun yattığı hapishaneye giderek şunları yazar: Ne kadar kötü ki sihirli maymun halkına hiç hizmet etmedi; Akılsız bir kahramanlık gösterişine kapıldı. Çılgın bir yürekle çevresini yakıp yıkarak Ölümsüzlerin toplantısında; Büyüklük tutkusunun kasırgasıyla egosunun peşine kapılıp Mutluluk cennetine koştu. Yüzbinlerce askerin arasında, Kendisine direnecek yoktu; Gökyüzündeki en yüksek cennet katında Ürkütücü bir varlıktı o. Ancak ne zaman ki şaşırtıcı Buda ile karşılaştı, Merak ediyoruz, artık kim bilir ne zaman yeniden ortaya çıkarak aynı şeyleri yapmaya kalkabilecek? Şimdi maymun artık serbest bırakılması için azizlere yalvarmaktadır. Azizler kendisini bir şartla serbest bırakacaklarını söylerler; artık tüm gücünü yalnızca aydınlanma peşine düşmekte kullanacaktır. Ancak bu aydınlanma sadece kendisi için değil tüm toplum için olacaktır. Son olarak aziz, maymunu uzun yoluna çıkmak üzere serbest bırakmadan önce bir tedbir alarak maymunun başına bir halka geçirir. Bu halka maymun tutkuya kapılarak yanlış bir davranışa kalkıştığında başını sıkarak dayanılmaz bir acı verecektir. Savaş Sanatı yüzlerce yıldır, stratejinin en önemli klasik eserlerinden biri olarak bilinmektedir. Ancak bizce bu eserin en önemli bilgeliği Sun Tzu’nun kendi eserini okuyan her savaşçının başına geçirdiği halkadadır. Tarih bu halkayı unutan savaşçıların başının nasıl bir sihirli güç tarafından sıkıldığını gösteren örneklerle doludur. Sun Tzu Savaş Sanatı Kitaplarından alıntıdır. #MaymunKral #SavaşSanatı #SunTzu

  • Maymun Kral

    Photo by Pixabay on Pexels.com Maymun medeniyetinin başına geçen sihirli bir maymun kral vardır. Sonuçta maymun kral dünyayı karıştıran bir şeytanı yenerek, şeytanın kılıcını çalar. Şeytan’ın kılıcı ile ülkesine geri döndüğünde, kılıç kullanmada ustalaşarak silahşor olur. Hatta ülkesindeki diğer maymunlara da oyuncak kılıçlar yaptırarak savaş oyunları oynatır. Ancak, ülkesinin komutanı olan bu savaşçı maymun maalesef kendisini kontrol etmekte başarısız olur. Kafasında uyanan bir düşünceye kapılarak kendilerinin oyuncak silahlarla savaş oyunu oynamalarının komşu ülkelerce gerçek savaş çalışması olarak algılandığı düşüncesine kapılır ve bu sefer kendisi de gerçek bir silahlanma yarışına girişir. Bu On üçüncü Yüzyıl eseri ne kadar da günümüzü yansıtıyor değil mi? Öyküdeki maymun kral elindeki gücü akılsızca kullanmayı, doğal düzeni bozarak ortalığı birbirine kattıktan sonra kendini yok edecek tuzağa kendi kendine düşmesini anlatır. Tuzağa düştüğünde ise içinde kaynaklanan dayanılmaz arzuyu yitirerek, varlık bilimini araştırmaya yönelir. Dikkatini akılcılık ve birleşmeye toplar. Maymun’un düşüşü Buda ile karşılaştığında başlar. Tao’cu din adamları kendisine içindeki yaratıkla savaşması gerektiğini söylerler ve Taoist eser I Ching’de belirtilen Ruh Simya Kazanında pişmesini öğütlerler, ancak maymun kral bu gelişmeden kaçar. Buda, maymunun gururunu kâinatın karşı konulmaz görecelilik kanununu kendisine açıklayarak ele geçirir ve maymunu beş element dağına hapsederek kibrinin sonuçlarından acı çekmeye mahkûm eder. Beş yüzyıl sonra Budist tarihçi Kuan Yin yaptıklarından pişman olmuş maymunun yattığı hapishaneye giderek şunları yazar: Ne kadar kötü ki sihirli maymun halkına hiç hizmet etmedi; Akılsız bir kahramanlık gösterişine kapıldı. Çılgın bir yürekle çevresini yakıp yıkarak Ölümsüzlerin toplantısında; Büyüklük tutkusunun kasırgasıyla egosunun peşine kapılıp Mutluluk cennetine koştu. Yüzbinlerce askerin arasında, Kendisine direnecek yoktu; Gökyüzündeki en yüksek cennet katında Ürkütücü bir varlıktı o. Ancak ne zaman ki şaşırtıcı Buda ile karşılaştı, Merak ediyoruz, artık kim bilir ne zaman yeniden ortaya çıkarak aynı şeyleri yapmaya kalkabilecek? Şimdi maymun artık serbest bırakılması için azizlere yalvarmaktadır. Azizler kendisini bir şartla serbest bırakacaklarını söylerler; artık tüm gücünü yalnızca aydınlanma peşine düşmekte kullanacaktır. Ancak bu aydınlanma sadece kendisi için değil tüm toplum için olacaktır. Son olarak aziz, maymunu uzun yoluna çıkmak üzere serbest bırakmadan önce bir tedbir alarak maymunun başına bir halka geçirir. Bu halka maymun tutkuya kapılarak yanlış bir davranışa kalkıştığında başını sıkarak dayanılmaz bir acı verecektir. Savaş Sanatı yüzlerce yıldır, stratejinin en önemli klasik eserlerinden biri olarak bilinmektedir. Ancak bizce bu eserin en önemli bilgeliği Sun Tzu’nun kendi eserini okuyan her savaşçının başına geçirdiği halkadadır. Tarih bu halkayı unutan savaşçıların başının nasıl bir sihirli güç tarafından sıkıldığını gösteren örneklerle doludur. Sun Tzu Savaş Sanatı Kitaplarından alıntıdır. #MaymunKral #SavaşSanatı #SunTzu

  • Kurumsal Duygusal Zeka

    Photo by fauxels on Pexels.com ABD’de 1985 yılında bir doktora öğrencisi (Payne, Wayne Leon) A study of emotion: Developing Emotional Intelligence; Self-integration; Relating to fear, Pain and Desire (Theory, Structure of reality, Problem-solving, contraction / expansion, tuning in/coming out/letting go) başlığı taşıyan bir doktora tezi yazmıştır. Bu çalışma ilk olarak “Emotional Intelligence” (Duygusal Zeka) kavramının akademik çevrelerde kullanılmasıydı. 1990 yılında Harvard Üniversitesi’nden psikolog Peter Salovey ve New Hampshire Üniversitesi’nden psikolog John Mayer “Emotional Intelligence” ile ilgili iki tane makale yayımladılar. Bu profesörler, insanların duygusal alandaki yetilerini bilimsel olarak ölçmeyi denemişlerdir. Bu hocaların bulguları, bazı insanların diğerlerinden, kendi duygularını tanımlamada, başkalarının duygularını tanımlamada ve duygusal konularda problem çözmede daha iyi olabileceğini ortaya koyuyordu. Geçtiğimiz on yılda bu profesörler, duygusal zekamızı ölçmeye yönelik iki değişik test geliştirdiler. Ancak onların çalışmaları genellikle akademik çevre içinde kaldı. Başarı için önemli görülen “empati, duyguları ifade etme ve anlama, mizacı kontrol etme, bağımsızlık, uyum sağlayabilme, beğenilme, kişiler arası sorunları çözme, sebat, sevecenlik, nezaket, saygı… ” gibi duygusal nitelikleri betimlemek için kullanılan bu kavramın şöhret olması, ancak 1995’de psikoloji alanında doktoralı gazeteci-yazar Daniel Goleman’in “Duygusal Zekâ” (Goleman, Daniel, 1995, Emotional Intelligence: Why It Can Matter More Than IQ. New York: Bantam Books.) kitabını yayınlaması ile gerçekleşmiştir. Daniel Goleman, ilk kitabının başarısından sonra iş dünyasına yönelik yazdığı kitabı, (İşbaşında Duygusal Zekâ, Varlık Yayınları, İstanbul. 1998) Türkçe’ye çevrilmiştir. Daniel Goleman, kitabının son bölümünde Kurumsal Duygusal Zekadan bahsedilmiştir. TMI (Time Manager International) şirketinin kurucusu, Time Manager felsefesinin yaratıcısı ve 1990 yılında İngiltere Sanayi ve Ticaret Odası tarafından yayınlanan “The Ouality Gurus” adlı kitapta dünyadaki 8 kalite gurusundan biri olarak gösterilen Claus Moller, 20 Haziran 2000’de Türkiye’de verdiği “Heart Work” isimli konferansında ve aynı adı taşıyan kitabında kurumsal Duygusal Zeka kavramı üzerinde önemle durmuştur. Bir kurum; yaşayan bir organizma olarak tarif edilebilir. Kurumlar da tıpkı insanlar gibi duygusal ve sosyal hayata sahiptirler. Yine insanlar gibi, kurumlar da kendi duygusal ve sosyal zekalarını, aşağıdaki beş alanda daha çok çalışarak, gayret göstererek geliştirebilirler. Duygusal olarak zeki kurumlar, kendi insan sermayelerine yoğun olarak odaklanmışlardır. Beş kurumsal duygusal zeka alanını şöyle tanımlanabilir. 1. Kurumsal duyguları tanımak. 2. Kurumsal duyguları yönetmek. 3. Kurumsal motivasyon. 4. Kurumsal sosyal farkındalık. 5. Kurumsal sosyal yetiler. DZ’sı yüksek kurumlarının karakteristik özellikleri * Bu kurumlar için öncelikle insan önemlidir. * Her değişim sürecinde insan faktörüne odaklanırlar. * Çalışanların hem aklına hem kalbine hitap eden bir kültürleri vardır. * Çalışanlarının; duygulara, fikirlere ve sezgilere sahip bireyler olduklarının farkındadırlar. * İç hiyerarşiden önce insana önem verirler. * İnsan faktörü değişim sürecinin ayrılmaz bir parçası olduğunda, değişimin daha hızlı olacağına ve daha iyi sonuçlar getireceğine inanırlar. * Tehdit edilmiş hisseden kişinin değişime direneceğini bilirler. * Bilgilendirilmiş, ilham verilmiş, dinlenmiş ve karar verme sürecine katılmış insanların değişim sürecini kolaylaştıracaklarını bilirler. * Kurumun başarısına katkı sağlayan / sağlayabilen kişileri nasıl çekeceğini ve elde tutacağını bilirler. * Çalışanların eğitimi ve gelişimi için harcanan parayı geleceğe yatırım olarak görürler, bir harcama olarak değil. 1. KURUMSAL DUYGULARI TANIMAK: Kurumsal güçlülükleri ve zayıflıkları bilmek, kurumsal duyguların farkında olmak ve bu farkındalığı; açıklık, güven ve gurur ile karakterize edilen bir kurum kültürü için kullanmak. İnsanlar gibi kurumların da duygusal ve sosyal hayatları vardır ve bu hayatlar şirketin başarısında önemli bir rol oynarlar. Bazı duygular şirket için iyidir. Bunlar “dinamik duygular” diye nitelendirilir. Diğer duygular da şirket için kötü olabilir. Bunlarda “yıkıcı duygular” dır. Kurum için çalışanların –yönetici ve çalışan- bu kurumsal duyguların farkında olmaları çok önemlidir. Duygusal olarak zeki kurumlar bu duyguları devamlı gösterirler ki gelişmedeki negatif trendler hemen fark edilebilsin ve bertaraf edilebilsin. Kurumun duygusal ve sosyal hayatı genellikle zor yönetilir. Yıkıcı duyguların dinamik duygulara dönüştürülmesi için kurumsal farkındalık bir temel teşkil eder ve bu da diğer dört alan için ön koşuldur. 2. KURUMSAL DUYGULARI YÖNETMEK: Kurumsal duygular –yıkıcı ya da dinamik- bulaşıcıdır. Yıkıcı olanlar bir virüs gibi yayılır. Duygusal olarak zeki kuruluşlar, şirketin iyiliği için duygularını yönetirler. Bunu “şirketin çıkarları” için de diyebiliriz. Yüksek duygusal zekaya sahip kuruluşlar, dinamik duyguların onlara yardım edeceğini ve çalışanlarını geliştireceğinden emindirler. Kurumsal duyguları ön planda tutmak, kuruluşun gelişmesi için hayatsal değer taşır. Bu da şirketlere negatif durumlarla baş etme gücü verir. Hızlı değişim zamanlarında; esneklik ve uygunluk şirketin hayatta kalabilmesi için hayatidir. Bu duygular şirkete böyle durumlarda enerji sağlar. Genellikle ve özellikle kurumsal değişim zamanlarında, yönetim için yıkıcı duyguların farkında olmak ve onları bertaraf etmek kaçınılmazdır. Çünkü bunlar; takım ruhunun, bireyselliğin ve kurumsal üretimin düşmanlarıdır. Küresel iklimde ki burada bireysel ve entelektüel sermayeler esastır. Şirketler için en iyi adamları çekmek ve tutmak hayati anlam taşımaktadırlar. Kurum bütün olarak yeterli kendini kontrolden yoksunsa, yıkıcı duygulara kolayca yenilir ve piyasadaki insan sermayesini, hayatta kalmak ve başarmak adına gerektiği gibi değerlendiremez. Bu, hem yönetim hem de çalışanlar için çok büyük önem taşımaktadır. 3. KURUMSAL MOTİVASYON: Eğer bir kurum gelişmek ve hayatta kalmak istiyorsa, öyle bir kültüre sahip olmalıdır ki, bütün çalışanları ellerinden gelenin en iyisini yapmalıdırlar. Bu “çalışanların işe, yüreğini koyma” kültürüdür. Her çalışanın sorumluluk aldığı, inisiyatif ve bağlılığa sahip olduğu, çalışmaktan hoşlandığı, beraber olmaktan zevk aldığı ve neyin anlamlı ve değerli olduğunu ayırdığı bir kültürdür. 4. KURUMSAL SOSYAL FARKINDALIK Kurumun geleceği büyük ölçüde, çalışanların, müşterilerin, sahiplerin ve otoritelerin bağlılığına ve desteğine bağlıdır. Buna göre, kuruluş bu kişilerin duyguların da farkında olmalıdır. Duygusal olarak zeki kuruluşlar empatiyi iyi ve güzel kullanırlar. Bu kişilerin ihtiyaçlarını ve isteklerini sürekli kontrol eder, kuruluş hakkında ne hissettiklerini merak ederler. 5. KURUMSAL SOSYAL YETİLER: Kuruluşun hissedarlarıyla kuruluş için iyi ilişkiler kurmak ve devam ettirmek. Duygusal olarak zeki kuruluşlar, hissedarlarının duygularını, ihtiyaçlarını arzularını ve fikirlerini onlarla iyi ilişkiler kurmak ve devam ettirmek için, onların bilgilerini kullanırlar. DZ kuruluşları, hissedarlarının “insan” olduklarının farkındadırlar ve onların organizasyona bağlılığının olgulardan değil, duygulardan temellendiğini bilirler. Duygusal olarak zeki organizasyonlar, “kalitenin insani tarafı”nın prensiplerini uygulayarak, müşterilerin taleplerini ve beklentilerini fazla fazla karşılarlar. DZ kuruluşları, duygusal zeka seviyesinde müşterilerin şikayetlerini bağlılığa çevirmekte ustadırlar. YARARLANILAN KAYNAKLAR: 1. Daniel Goleman, İşbaşında Duygusal Zekâ, Varlık Yayınları, İstanbul. 1998 2. Daniel Goleman Duygusal Zeka Neden IQ’dan Daha Önemlidir? Varlık Yayınları; 1996 3. Claus Moller, Heart Work, TMI, 2000 4. Claus Moller, Kurumdaşlık – Employeeship, TMI, 1994 Human Resources Dergisi  Temmuz  2002 sayısında yayımlanmıştır. #DuygusalZeka #KurumsalDuygusalZeka

  • Hayatın Her Alanında Duygusal Zekâ

    Photo by Andrea Piacquadio on Pexels.com Kendimizi zaman zaman mutsuz yada kötü hissettiğimiz anlar vardır. Bu tür durumlarda, mutsuzluğumuzu gidermek için “güçlü olmayı” yani duygularımızı bastırarak inkar etmeyi seçeriz. Başka bir deyişle “düşünen” beynimizi, “hisseden” beynimizin üstünde tutmaya çalışırız. Bu iki beyinin duygularımızda ve hayatımızda oynadığı roller; duygusal zeka araştırmasının en önemli odak noktalarından biridir. Her beyinin değişik bir işlevi vardır ve en iyi sonucu bu iki beyin beraber, uyum içinde çalıştıklarında alırız, birbirleriyle zıtlaşırlarsa değil!… Duygularımızla çatıştığımızda zaman ve enerji kaybederiz. Duygularımızla savaşmak gerçekle savaşmaktır. Gerçekten kim olduğumuzu bulmak yerine, bizden bekleneni, bize söyleneni bulmaya çalışırız. Fakat mutlu olmamız için yapmamız gereken kendimiz olmaktır sadece. Gelişir ve değişebiliriz fakat bireysel doğamıza aykırı bir yönde gelişmeyi denediğimiz zaman, doğayla ve milyonlarca yıllık evrilme ile kavga ederiz. Bütün bu kaybolmuş ve yanlış yönlendirilmiş enerji çok akıllıca değildir, çünkü zaman ve enerji değerli ve çok kısıtlı kaynaklardır. Belki de bu yüzden duygusal zeka bu kadar ilgi çekiyor. “Zeka”ya yeni bir anlam kattığı için. Genellikle duygularımızı “Ben böyle bir insanım” ya da “Ben buyum” diye ifade ederiz. Oysa bütün Duygusal Zeka araştırmaları, duygularımızı ele alma şeklimizi değiştirmiştir. Duygusal zeka birçok konudan oluşan geniş bir spektruma sahiptir. Şu sorulara bir göz atalım. “Neden üzüleceğimiz şeyler yaparız?” “Gerçek anlamda mutluluk nedir?” “Öfke, şiddet gibi duyguların kaynağı nelerdir?” “İnsanlar bu günlerde neden birbirlerinden kopuk ve birbirlerine ilgisizler?” “En zengin ülkelerin insanları bile nasıl bu kadar mutsuzlar?” Her soru Duygusal Zeka araştırması ile kendimizi ve insan doğasını inceleyerek cevaplandırılabilir. Duygusal Zeka araştırması sonuçları; daha ihtiyaçlarımız oluşmadan, doğanın duyguları milyonlarca yıl boyunca geliştirdiği gerçeğini desteklemektedir. Çünkü hepimiz insanız ve evrensel ihtiyaçları paylaşıyoruz. Bu ihtiyaçların biri karşılanmadığında bazı olumsuz duyguları hissederiz. Bir takım etkenler, bizi iyi hissettirmezse mutsuz oluruz ya da bizi iyi hissettirirse mutlu oluruz. Buna göre duygusal zekanın basit bir tanımı; nelerin iyi, nelerin kötü hissettirdiğini bilmek diye söylenebilir. Kötü hissetmekten iyi hissetmeye geçerken ne kadar çok düşünmeye ihtiyacımız olduğunu tasavvur edin. İşte bu bizi diğer canlılardan ayıran en önemli husustur. Biz insanlar davranış kalıplarımızı çevremizden yani büyüklerimizden öğreniyoruz. Halbuki hayvanlar, içgüdüsel yada genetik hafızalarına güvenirler. Örnekse, anne örümcekler hiçbir zaman bebeklerine nasıl ağ yapılacağını öğretmezler. Duygularımız daha hayvansal, daha içgüdüseldir ve programlanması zordur. Çünkü duygular alt-beyin dediğimiz bölgeden yönetilir ve evrimsel olarak bakıldığında beynin bu kısmı üst-beyin dediğimiz bölgeden daha yaşlıdır. İnsanlar evrilirken beyin alt kısımdan (arka) üst kısma (ön) doğru gelişmiştir. Beyinlerimizin programlanması zordur. Çünkü onlar parmak izlerimiz kadar kendilerine özgü ve biriciklerdir. Sadece bize özgüdürler. İşte bu yüzden hepimiz genetik olarak farklıyız ve sevdiklerimiz ve sevmediklerimiz birbirinden farklı . Hepimiz bu açıdan farklı olsak bile; büyüklerimizin, kültürün, toplumun dileklerine bağlı olarak davranışlarda bulunmaya programlanmışızdır. Çocukluğumuzun ilk yıllarında neyi söyleyip neyi söylemememiz, neyi yapıp neyi yapmamamız, neyin kabul edilebilir neyin kabul edilemez olduğu bize hep söylenmiştir. Ayrıca, nasıl hissetmemiz gerektiği bile öğretilmiştir. (şu durumda suçlu, bu durumda mahcup gibi) Ama aslında duygularımız içimizden gelir ve düşüncelerimizle bireysel hayat tecrübelerimizin birer kombinasyonudurlar. Her şeyden önce, duygularımız bizi farklı insanlar haline getirir. Bütün bir toplum; aynı şeylere inanmaya, aynı sloganları tekrarlamaya, aynı törenleri yapmaya, aynı giysileri giymeye zorlanabilir ama hiç kimse iki kişiyi aynı hissetmeye zorlayamaz. Şöyle diyebiliriz ki bizi biz yapan; arabalarımız, elbiselerimiz, mesleğimiz ya da vücudumuz değildir. Bizi biz yapan duygularımızdır. Duygusal Zeka teorisi hayatımızın her alanında karşımıza çıkar. Çünkü nereye gidersek gidelim, duygularımızı da beraberimizde götürü-rüz. Duygularımız, çocuklarımızı nasıl iyi yetiştirebileceğimizi, onların okulda nasıl başarı sağlayacağını, kariyerimizde nasıl başarılı olacağımızı, diğer kişilerle ilişkilerimizi belirler. Özet olarak duygularımız; bireyler olarak ve daha da önemlisi, toplum olarak nasıl “mutlu” olabileceğimizi belirlerler. PERSONAL EXCELLENCE, ŞUBAT 2002 #Duygu #DuygusalZeka

  • Hayatın Her Alanında Duygusal Zekâ

    Photo by Andrea Piacquadio on Pexels.com Kendimizi zaman zaman mutsuz yada kötü hissettiğimiz anlar vardır. Bu tür durumlarda, mutsuzluğumuzu gidermek için “güçlü olmayı” yani duygularımızı bastırarak inkar etmeyi seçeriz. Başka bir deyişle “düşünen” beynimizi, “hisseden” beynimizin üstünde tutmaya çalışırız. Bu iki beyinin duygularımızda ve hayatımızda oynadığı roller; duygusal zeka araştırmasının en önemli odak noktalarından biridir. Her beyinin değişik bir işlevi vardır ve en iyi sonucu bu iki beyin beraber, uyum içinde çalıştıklarında alırız, birbirleriyle zıtlaşırlarsa değil!… Duygularımızla çatıştığımızda zaman ve enerji kaybederiz. Duygularımızla savaşmak gerçekle savaşmaktır. Gerçekten kim olduğumuzu bulmak yerine, bizden bekleneni, bize söyleneni bulmaya çalışırız. Fakat mutlu olmamız için yapmamız gereken kendimiz olmaktır sadece. Gelişir ve değişebiliriz fakat bireysel doğamıza aykırı bir yönde gelişmeyi denediğimiz zaman, doğayla ve milyonlarca yıllık evrilme ile kavga ederiz. Bütün bu kaybolmuş ve yanlış yönlendirilmiş enerji çok akıllıca değildir, çünkü zaman ve enerji değerli ve çok kısıtlı kaynaklardır. Belki de bu yüzden duygusal zeka bu kadar ilgi çekiyor. “Zeka”ya yeni bir anlam kattığı için. Genellikle duygularımızı “Ben böyle bir insanım” ya da “Ben buyum” diye ifade ederiz. Oysa bütün Duygusal Zeka araştırmaları, duygularımızı ele alma şeklimizi değiştirmiştir. Duygusal zeka birçok konudan oluşan geniş bir spektruma sahiptir. Şu sorulara bir göz atalım. “Neden üzüleceğimiz şeyler yaparız?” “Gerçek anlamda mutluluk nedir?” “Öfke, şiddet gibi duyguların kaynağı nelerdir?” “İnsanlar bu günlerde neden birbirlerinden kopuk ve birbirlerine ilgisizler?” “En zengin ülkelerin insanları bile nasıl bu kadar mutsuzlar?” Her soru Duygusal Zeka araştırması ile kendimizi ve insan doğasını inceleyerek cevaplandırılabilir. Duygusal Zeka araştırması sonuçları; daha ihtiyaçlarımız oluşmadan, doğanın duyguları milyonlarca yıl boyunca geliştirdiği gerçeğini desteklemektedir. Çünkü hepimiz insanız ve evrensel ihtiyaçları paylaşıyoruz. Bu ihtiyaçların biri karşılanmadığında bazı olumsuz duyguları hissederiz. Bir takım etkenler, bizi iyi hissettirmezse mutsuz oluruz ya da bizi iyi hissettirirse mutlu oluruz. Buna göre duygusal zekanın basit bir tanımı; nelerin iyi, nelerin kötü hissettirdiğini bilmek diye söylenebilir. Kötü hissetmekten iyi hissetmeye geçerken ne kadar çok düşünmeye ihtiyacımız olduğunu tasavvur edin. İşte bu bizi diğer canlılardan ayıran en önemli husustur. Biz insanlar davranış kalıplarımızı çevremizden yani büyüklerimizden öğreniyoruz. Halbuki hayvanlar, içgüdüsel yada genetik hafızalarına güvenirler. Örnekse, anne örümcekler hiçbir zaman bebeklerine nasıl ağ yapılacağını öğretmezler. Duygularımız daha hayvansal, daha içgüdüseldir ve programlanması zordur. Çünkü duygular alt-beyin dediğimiz bölgeden yönetilir ve evrimsel olarak bakıldığında beynin bu kısmı üst-beyin dediğimiz bölgeden daha yaşlıdır. İnsanlar evrilirken beyin alt kısımdan (arka) üst kısma (ön) doğru gelişmiştir. Beyinlerimizin programlanması zordur. Çünkü onlar parmak izlerimiz kadar kendilerine özgü ve biriciklerdir. Sadece bize özgüdürler. İşte bu yüzden hepimiz genetik olarak farklıyız ve sevdiklerimiz ve sevmediklerimiz birbirinden farklı . Hepimiz bu açıdan farklı olsak bile; büyüklerimizin, kültürün, toplumun dileklerine bağlı olarak davranışlarda bulunmaya programlanmışızdır. Çocukluğumuzun ilk yıllarında neyi söyleyip neyi söylemememiz, neyi yapıp neyi yapmamamız, neyin kabul edilebilir neyin kabul edilemez olduğu bize hep söylenmiştir. Ayrıca, nasıl hissetmemiz gerektiği bile öğretilmiştir. (şu durumda suçlu, bu durumda mahcup gibi) Ama aslında duygularımız içimizden gelir ve düşüncelerimizle bireysel hayat tecrübelerimizin birer kombinasyonudurlar. Her şeyden önce, duygularımız bizi farklı insanlar haline getirir. Bütün bir toplum; aynı şeylere inanmaya, aynı sloganları tekrarlamaya, aynı törenleri yapmaya, aynı giysileri giymeye zorlanabilir ama hiç kimse iki kişiyi aynı hissetmeye zorlayamaz. Şöyle diyebiliriz ki bizi biz yapan; arabalarımız, elbiselerimiz, mesleğimiz ya da vücudumuz değildir. Bizi biz yapan duygularımızdır. Duygusal Zeka teorisi hayatımızın her alanında karşımıza çıkar. Çünkü nereye gidersek gidelim, duygularımızı da beraberimizde götürü-rüz. Duygularımız, çocuklarımızı nasıl iyi yetiştirebileceğimizi, onların okulda nasıl başarı sağlayacağını, kariyerimizde nasıl başarılı olacağımızı, diğer kişilerle ilişkilerimizi belirler. Özet olarak duygularımız; bireyler olarak ve daha da önemlisi, toplum olarak nasıl “mutlu” olabileceğimizi belirlerler. PERSONAL EXCELLENCE, ŞUBAT 2002 #Duygu #DuygusalZeka

  • Facebook
  • Twitter
  • LinkedIn
  • Instagram
  • YouTube

©2021, Anahtar Eğitim

bottom of page