
Arama Sonuçları
Boş arama ile 751 sonuç bulundu
- Olumsuz Duygular ve İş Performansı
Photo by fauxels on Pexels.com Christine Pearson ve Christine Porath tarafından yazılan “The Cost of Bad Behavior: How Incivility Is Damaging Your Business and What to Do About It” isimli kitapta Olumsuz Duyguların iş performansına etkileri konusunda bazı araştırma sonuçları var. Sizlerle bunları paylaşmak istedim. Bir çalışan iş yerinde nezaketsiz ve düşmanca bir tavırla karşılaştıktan sonra çalışanların; 2/3’nin performansının düştüğü. 4/5’i bu tatsız olayı konuşmaktan, düşünmekten, yorumlamaktan zaman kaybettiği, 3/4 ‘ünün işverenlerine olan bağlılıklarının azaldığı % 12’nin kötü muamele nedeniyle istifa ettiği ortaya çıkmıştır. Araştırmanın başka bir bölümündeki sonuçlara göre; Fortune 1000 Yöneticilerinin, yılda yaklaşık yedi haftalarını çalışanların çatışmalarının çözümü için harcadığı, Ve en ilginç sonuç ise ankete katılanların yüzde 95’i iş hayatında bu tür nezaketsizlik ve kötü muamele ile karşılaştıkları ifade etmeleridir. Bu konunun bana göre en önemli yanı ise; Bu tür olumsuz duyguların bulaşıcılığı ve dolayısıyla olumsuz etkilerin yayılması, Bu etkiler sonucunda kişinin düşündükleri, ilişkileri, davranışları, iş performansı olumsuz etkilenmektedir. Çözüm: Elbette “Duygusal ve Sosyal Zekâ #Başarı #OLumsuzDuygular #İşPerformansı
- Duygusal Zeka Yöneticiler için neden önemlidir?
21 nci yüzyılda Duygusal Zeka, üst düzey bir yöneticinin etkililik düzeyini başka bir etkenden daha fazla etkileyecektir. Bu gerçek ayrıca tüm yöneticiler ve profesyoneller için geçerlidir.Charles C. Manz, Ph.D. – Arizona State Un. Graduate School of Business Photo by Zen Chung on Pexels.com “Center for Creative Leadership” tarafından Fortune 500 şirketlerinde ve 10 Avrupa ülkesinde eşdeğer şirketlerdeki üst düzey yöneticiler ile yapılan araştırmalarda ulaşılan sonuçları sizinle paylaşmak isterim. (İşbaşında Duygusal Zeka-Daniel Goleman) İş hayatında işine son verilen, istifa etmeye zorlanan ya da ilerleme imkanı olmayan bir noktada takılıp kalan yöneticilerin ortak 2 özelliği şunlardır; * Katılık: Örgüt kültüründeki değişimlere uyum sağlayamayan, dinlemeyen, öğrenmeyen. * Kötü ilişkiler : Haşin biçimde eleştirel, duyarsız ya da talepkar davranan. Üst düzey bir yönetici tökezleyen meslektaşını şu şekilde tarif ediyor: “Stratejik düşünmekte çok başarılı ve yüksek ahlaki standartlara sahip, ama insanlara sert çıkışlarda bulunuyor. Çok akıllı ama başkalarına üstünlüğünü başkalarını küçülterek sağlıyor.” Başarılı yöneticilerin sahip olduğu en önemli özellikler ise; Özdenetim : Stres altında sakin kalabilme, kriz anlarında soğukkanlılıklarını, güvenlerini, güvenilirliklerini koruyabilme. Vicdanlılık: Hatalarını ve başarısızlıklarını kabullenerek üstlenme, sorunları gidermek için harekete geçme. Güvenilirlik : Dürüstlükten ayrılmama, astlarının ve meslektaşlarının ihtiyaçlarına ve ellerindeki işin gereklerine önem verme, Sosyal Beceriler: Empatik ve duyarlı olma, üstlerini ve astlarını ayırt etmeksizin herkese karşı nazik ve anlayışlı bir tutum sergileme. Bağlar kurmak ve çeşitlilikten yararlanmak : Farklılıkların değerini bilme, her tür insanla anlaşabilme. Bu araştırma sonuçlarının, Duygusal Zekâ’nın yöneticiler için neden önemli olduğunun göstergesidir. Bu konuda iyi haber “Duygusal Zekâ”nın öğrenilebilir, öğretilebilir olmasıdır. #Araştırma #Yönetici
- Duygusal Zeka Yöneticiler için neden önemlidir?
21 nci yüzyılda Duygusal Zeka, üst düzey bir yöneticinin etkililik düzeyini başka bir etkenden daha fazla etkileyecektir. Bu gerçek ayrıca tüm yöneticiler ve profesyoneller için geçerlidir.Charles C. Manz, Ph.D. – Arizona State Un. Graduate School of Business Photo by Zen Chung on Pexels.com “Center for Creative Leadership” tarafından Fortune 500 şirketlerinde ve 10 Avrupa ülkesinde eşdeğer şirketlerdeki üst düzey yöneticiler ile yapılan araştırmalarda ulaşılan sonuçları sizinle paylaşmak isterim. (İşbaşında Duygusal Zeka-Daniel Goleman) İş hayatında işine son verilen, istifa etmeye zorlanan ya da ilerleme imkanı olmayan bir noktada takılıp kalan yöneticilerin ortak 2 özelliği şunlardır;* Katılık: Örgüt kültüründeki değişimlere uyum sağlayamayan, dinlemeyen, öğrenmeyen.* Kötü ilişkiler: Haşin biçimde eleştirel, duyarsız ya da talepkar davranan. Üst düzey bir yönetici tökezleyen meslektaşını şu şekilde tarif ediyor: “Stratejik düşünmekte çok başarılı ve yüksek ahlaki standartlara sahip, ama insanlara sert çıkışlarda bulunuyor. Çok akıllı ama başkalarına üstünlüğünü başkalarını küçülterek sağlıyor.” Başarılı yöneticilerin sahip olduğu en önemli özellikler ise; Özdenetim: Stres altında sakin kalabilme, kriz anlarında soğukkanlılıklarını, güvenlerini, güvenilirliklerini koruyabilme. Vicdanlılık: Hatalarını ve başarısızlıklarını kabullenerek üstlenme, sorunları gidermek için harekete geçme. Güvenilirlik: Dürüstlükten ayrılmama, astlarının ve meslektaşlarının ihtiyaçlarına ve ellerindeki işin gereklerine önem verme, Sosyal Beceriler: Empatik ve duyarlı olma, üstlerini ve astlarını ayırt etmeksizin herkese karşı nazik ve anlayışlı bir tutum sergileme. Bağlar kurmak ve çeşitlilikten yararlanmak: Farklılıkların değerini bilme, her tür insanla anlaşabilme. Bu araştırma sonuçlarının, Duygusal Zekâ’nın yöneticiler için neden önemli olduğunun göstergesidir. Bu konuda iyi haber “Duygusal Zekâ”nın öğrenilebilir, öğretilebilir olmasıdır. #Araştırma #Yönetici
- Aslında Sattığınız Gülün Kokusudur..
Satış konuşarak değil, dinleyerek yapılır… Photo by Jopwell on Pexels.com Bu hafta, yıllar önce sevgili arkadaşım Yelda Karataş ile birlikte verdiğimiz bir seminerin başlığı aklıma geldi. Bu başlık şöyledi: “Aslında sattığınız gülün kokusudur. “Bu seminerde genel olarak satışın tamamen duygusal olduğu vurgusunu yapmıştık. Satış sürecinin genel olarak; Satışa Hazırlık, Güven oluşturmak, İhtiyacın Belirlenmesi, Satış sunumu yapılması, İtirazlarla Başa Çıkma, Satışı Kapama ve Satış sonrası Takip ve kontrol aşamalarından oluştuğunu düşünürsek. Bu aşamaları Duygusal ve Sosyal Zeka yetkinlikleri ile özdeşleştirmek mümkündür. Dolayısıyla başarılı bir satış için “Duygusal ve Sosyal Zekası” yüksek satışçılara ihtiyacımız vardır. Satış süreci ile Duygusal ve Sosyal Zeka becerilerini şöyle bütünlemek mümkündür. Satışa Hazırlık aşamasında: Özellikle zihinsel hazırlık kısmında etkin bir öz değerlendirme, öz motivasyon ve öz güven, Güven oluşturmak aşamasında: Empati ve etkileme, İhtiyacın Belirlenmesi aşamasında: Empati ve dinleme, Satış sunumu yapılması aşamasında: Etkileme, İtirazlarla Başa Çıkma aşamasında: Duyguları tanıma ve yönetme, iyimserlik, çatışma yönetimi, Satışı Kapama aşamasında: İyimserlik ve etkileme, Satış sonrası Takip ve kontrol aşamasında: İşbirliği ve ilişki yönetimi becerileri önem kazanmaktadır.
- Aslında Sattığınız Gülün Kokusudur..
Satış konuşarak değil, dinleyerek yapılır… Photo by Jopwell on Pexels.com Bu hafta, yıllar önce sevgili arkadaşım Yelda Karataş ile birlikte verdiğimiz bir seminerin başlığı aklıma geldi. Bu başlık şöyledi: “Aslında sattığınız gülün kokusudur. “ Bu seminerde genel olarak satışın tamamen duygusal olduğu vurgusunu yapmıştık. Satış sürecinin genel olarak; Satışa Hazırlık, Güven oluşturmak, İhtiyacın Belirlenmesi, Satış sunumu yapılması, İtirazlarla Başa Çıkma, Satışı Kapama ve Satış sonrası Takip ve kontrol aşamalarından oluştuğunu düşünürsek. Bu aşamaları Duygusal ve Sosyal Zeka yetkinlikleri ile özdeşleştirmek mümkündür. Dolayısıyla başarılı bir satış için “Duygusal ve Sosyal Zekası” yüksek satışçılara ihtiyacımız vardır. Satış süreci ile Duygusal ve Sosyal Zeka becerilerini şöyle bütünlemek mümkündür. Satışa Hazırlık aşamasında: Özellikle zihinsel hazırlık kısmında etkin bir öz değerlendirme, öz motivasyon ve öz güven, Güven oluşturmak aşamasında: Empati ve etkileme, İhtiyacın Belirlenmesi aşamasında: Empati ve dinleme, Satış sunumu yapılması aşamasında: Etkileme, İtirazlarla Başa Çıkma aşamasında: Duyguları tanıma ve yönetme, iyimserlik, çatışma yönetimi, Satışı Kapama aşamasında: İyimserlik ve etkileme, Satış sonrası Takip ve kontrol aşamasında: İşbirliği ve ilişki yönetimi becerileri önem kazanmaktadır.
- Şirket Çalışanlarınız için Nasıl bir eğitim istiyorsunuz?
Eğitim Süreci: Eğitim süreci ihtiyaçların belirlenmesinden başlayarak eğitim sonuçlarının ölçülmesine kadar uzanan bir süreçtir. Her aşamasının çok iyi planlanarak uygulanması ve sonuçlandırılması önemlidir. Kurumlar bu süreci, kendi iç yapıları ile ya da eğitim şirketleri ile birlikte yürütmektedirler. Sözün özü eğitim süreci bir proje yaklaşımı ile ele alınmalı, şirket eğitim departmanı ve eğitim şirketi yetkililerinin koordineli çalışması sonucunda planlanmalı ve sonuçlandırılmalıdır. Paket Programlar: Günümüzde şirket ve kurumların bir çoğunun kurumsal yapıları oturmuştur. Buna paralel olarak ise kurumlar kendilerine özgü eğitimler talep edilmekte ve planlanmaktadır. Hatta aynı kurum içerisindeki farklı departmanlar, farklı içerikler ile aynı konuda eğitimlere ihtiyaç duydukları görülmektedir. Kuruma özel eğitim içeriklerinin oluşturulması da ilgili departman yöneticileri, şirketin eğitim departmanı ve eğitim şirketi yetkililerinin koordineli çalışması sonucunda planlanmalı ve şekillendirilmelidir. Yetişkin öğrenmesi: Eğitimlerde temel amaç öğrenmenin sağlanmasıdır. Öğrenme yetişkinlere yönelik yapıldığına göre “yetişkinler nasıl öğrenir?” sorusuna cevap aramak gerekir. Yetişkinler Neden öğrendiklerini bilmek isterler Konuyla ilgili tecrübeleri vardır. Yeni öğrendikleri bilgi ve becerilerini uygulamak isterler İç ve dış faktörlerle motive olurlar Yapacakları eğitim çalışmasının uygulamalı eğlenceli, interaktif olmasını tercih ederler. Bunları sağlayabilmek için eğitim çalışmalarında Yaratıcı Drama ve Role Play Çalışmaları, Film, Örnek Olay çalışmaları, Beyin Fırtınası ve Soru Sorma Tekniği kullanılabilir. Sürdürülebilir Programlar olması: Eğitim programlarının sürdürülebilir, uygulanabilir olması ve katılımcıların kişiye özel bir takım sonuçlara ulaşması isteniyor ve bekleniyor. Bu amacı gerçekleştirebilmenin birinci adımı, kişisel ve kurumsal gelişim eğitimlerinin Duygusal ve Sosyal Zeka Temeli üzerine kurulmasıdır. Bir sonraki aşama ise, katılımcıların kendilerini tanımaları, konu ile ilgili olarak kişisel çözümlerini geliştirebilmelerini sağlayacak bir analizin kullanılması. Bu konu üzerindeki araştırmalarım sonunda Harrison Assessments Yetenek Yönetimi Sistemi işleyen ve yararlı bir sistem olduğunu gördüm. Eğitim görüşmelerimde bu sistemi tanıtıyor ve öneriyorum.
- Yöneticiler için “Duygusal Zeka Koçluğu”
Duygusal ve Sosyal Zeka becerilerin iş ve özel yaşamdaki önemi herkes tarafından kabullenilmektedir. Çeşitli seviyelerde konu ile ilgili eğitimler uygulanmaktadır. Eğitimlerin yanı sıra “Duygusal Zeka Koçluğu” çalışmaları özellikle konu ile bireysel gelişim çabalarına çok önemli katkılar sağlamaktadır. Genel olarak bu süreç aşağıdaki gibi ilerler. Koçluk süreci DEĞERLENDİRME: Geliştirilmesi gereken performans alanlarının tanımlanması ve bu alanların niçin önemli olduğunun açıklanması. Mevcut durumun çeşitli değerlendirme araçları ile belirlenmesi. DUYGUSAL VE SOSYAL GELİŞİM: Gözlemlenen alanların ve Duygusal-Sosyal Zeka yetkinliklerinin spesifik örneklerle anlatılması. KİŞİSEL SORUMLULUK: Kişiye performansını hangi yollarla geliştirebileceği konusunda görüşünün sorulması ve alacakları kişisel sorumlulukların belirtilmesi. BİLİŞSEL YENİDEN YAPILANDIRMA: Kişinin kendini geliştireceği konularda bilişsel esasların belirlenmesi ve ortaya konması. Önyargıların alışkanlıkların gözden geçirilerek, gerekenlerin değiştirilebilmesi için neler yapılabileceğinin konuşulması. DAVRANIŞSAL YENİDEN YAPILANDIRMA: Bilişsel esaslar çerçevesinde amaçlanan davranış değişikliklerin gerçekleştirmek için pratiklerin yapılması, geri bildirimlerin paylaşılması. Gelişim döngüsü belirli periyotlarda yapılacak görüşme değerlendirmeler ile devam eder. Bir sonraki adımda ne yapılacağı kararlaştırılır. Duygusal Zeka Koçluğu ne sağlar? Kör noktalarınızı fark etmenizi, Öz değerlendirmenize uygun hedefler belirlemenizi,* Duygusal Deneyimlerinizin farkına varmanızı, Karar almanız konusunda yardımcı olur, Sorumluluk bilincinin gelişimini sağlar, Hedefleriniz doğrultusunda gelişiminizi sağlar. #DuygusalZekaKoçluğu #Koçluk
- Yöneticiler için “Duygusal Zeka Koçluğu”
Duygusal ve Sosyal Zeka becerilerin iş ve özel yaşamdaki önemi herkes tarafından kabullenilmektedir. Çeşitli seviyelerde konu ile ilgili eğitimler uygulanmaktadır. Eğitimlerin yanı sıra “Duygusal Zeka Koçluğu” çalışmaları özellikle konu ile bireysel gelişim çabalarına çok önemli katkılar sağlamaktadır. Genel olarak bu süreç aşağıdaki gibi ilerler. Koçluk süreci DEĞERLENDİRME: Geliştirilmesi gereken performans alanlarının tanımlanması ve bu alanların niçin önemli olduğunun açıklanması. Mevcut durumun çeşitli değerlendirme araçları ile belirlenmesi. DUYGUSAL VE SOSYAL GELİŞİM: Gözlemlenen alanların ve Duygusal-Sosyal Zeka yetkinliklerinin spesifik örneklerle anlatılması. KİŞİSEL SORUMLULUK: Kişiye performansını hangi yollarla geliştirebileceği konusunda görüşünün sorulması ve alacakları kişisel sorumlulukların belirtilmesi. BİLİŞSEL YENİDEN YAPILANDIRMA: Kişinin kendini geliştireceği konularda bilişsel esasların belirlenmesi ve ortaya konması. Önyargıların alışkanlıkların gözden geçirilerek, gerekenlerin değiştirilebilmesi için neler yapılabileceğinin konuşulması. DAVRANIŞSAL YENİDEN YAPILANDIRMA: Bilişsel esaslar çerçevesinde amaçlanan davranış değişikliklerin gerçekleştirmek için pratiklerin yapılması, geri bildirimlerin paylaşılması. Gelişim döngüsü belirli periyotlarda yapılacak görüşme değerlendirmeler ile devam eder. Bir sonraki adımda ne yapılacağı kararlaştırılır. Duygusal Zeka Koçluğu ne sağlar? Kör noktalarınızı fark etmenizi, Öz değerlendirmenize uygun hedefler belirlemenizi,* Duygusal Deneyimlerinizin farkına varmanızı, Karar almanız konusunda yardımcı olur, Sorumluluk bilincinin gelişimini sağlar, Hedefleriniz doğrultusunda gelişiminizi sağlar. #DuygusalZekaKoçluğu #Koçluk
- Yaşananlar hakkında düşüncelerimiz duygularımızı etkiler
https://www.masaru-emoto.net/en/crystal/ Dr. Daniel Goleman “Duygu”yu; “Bir his ve bu hisse özgü belirli düşünceler, psikolojik ve biyolojik haller ve bir dizi hareket eğilimi” diye tanımlamaktadır. Bana göre bu tanımda kilit sözcük “düşünceler”. Değiştirilmesi ve kontrolü bizim elimizde olan noktadır. Bir arkadaşımızı cep telefonundan aradığımızda cevap vermediğini düşünelim. Eğer; “Çağrımı duydu, numaramı gördü kasıtlı olarak cevap vermedi” diye düşünürsek, üzülürüz, mutsuz oluruz. “Çağrıma cevap vermedi, acaba başına bir şey mi geldi” diye düşünürsek, gene üzülürüz, mutsuz oluruz ve hatta ortalığı gereksiz yere ayağa kaldırırız. “Çağrıma cevap vermedi, sanırım meşgul, uygun olunca arar.” diye düşünürsek, genellikle mevcut duygu durumuzu muhafaza eder ve geri aramasını bekleriz. “Çağrıma cevap vermedi, vermezse vermez, keyfi bilir.” diye düşünürsek, umursamaz bir tutum alırız ve genellikle mevcut duygu durumuzu muhafaza eder ve geri arayıp aramamasını umursamayız. Düşüncelerin bizi nasıl etkilediği ile ilgili olarak “What the bleep do we know?” filminden bir bölümü paylaşmak isterim; filmin kahramanı metro istasyonunda beklerken yere düşen ilaçlarını toplamaya çalıştığı için metroya binemez. Bir sonraki metroyu beklerken oradaki bir fotoğraf sergisi dikkatini çeker. Zamanını değerlendirmek için oraya doğru ilerler. Fotoğraf sergisini bir rehber tanıtmaktadır. Alışılmışın dışında olan bu sergide uzun süreden beri su konusunda incelemeler yapan Japon Araştırmacı Masaru Emoto tarafından çekilen su kristallerinin fotoğrafları sergilenmektedir. Emoto, çeşitli işlemler uyguladığı suların kristallerinin fotoğraflarını çekmiş. Güzel sözler yazılıp su kabına yapıştırıldığında, iyi niyetli yardımsever insanların isimleri su kabına yapıştırıldığında ya da su rahip tarafından kutsandığında kristallerin çok hoş şekiller aldığı, aksi halde ise çok kötü şekiller çıktığı görülüyor. Sergiyi gezenlerden biri filmin kahramanına şöyle diyor; “Düşüncelerimiz suya bunu yapabiliyorsa, insan vücudunun büyük bir kısmı su olduğu düşünüldüğünde bize neler yapabileceğini hayal edin…” https://whatthebleep.com/ #Düşünceler #Duygular #MasaruEmoto
- Yaşananlar hakkında düşüncelerimiz duygularımızı etkiler
https://www.masaru-emoto.net/en/crystal/ Dr. Daniel Goleman “Duygu” yu; “Bir his ve bu hisse özgü belirli düşünceler, psikolojik ve biyolojik haller ve bir dizi hareket eğilimi” diye tanımlamaktadır. Bana göre bu tanımda kilit sözcük “düşünceler” . Değiştirilmesi ve kontrolü bizim elimizde olan noktadır. Bir arkadaşımızı cep telefonundan aradığımızda cevap vermediğini düşünelim. Eğer; “Çağrımı duydu, numaramı gördü kasıtlı olarak cevap vermedi” diye düşünürsek, üzülürüz, mutsuz oluruz. “Çağrıma cevap vermedi, acaba başına bir şey mi geldi” diye düşünürsek, gene üzülürüz, mutsuz oluruz ve hatta ortalığı gereksiz yere ayağa kaldırırız. “Çağrıma cevap vermedi, sanırım meşgul, uygun olunca arar.” diye düşünürsek, genellikle mevcut duygu durumuzu muhafaza eder ve geri aramasını bekleriz. “Çağrıma cevap vermedi, vermezse vermez, keyfi bilir.” diye düşünürsek, umursamaz bir tutum alırız ve genellikle mevcut duygu durumuzu muhafaza eder ve geri arayıp aramamasını umursamayız. Düşüncelerin bizi nasıl etkilediği ile ilgili olarak “What the bleep do we know?” filminden bir bölümü paylaşmak isterim; filmin kahramanı metro istasyonunda beklerken yere düşen ilaçlarını toplamaya çalıştığı için metroya binemez. Bir sonraki metroyu beklerken oradaki bir fotoğraf sergisi dikkatini çeker. Zamanını değerlendirmek için oraya doğru ilerler. Fotoğraf sergisini bir rehber tanıtmaktadır. Alışılmışın dışında olan bu sergide uzun süreden beri su konusunda incelemeler yapan Japon Araştırmacı Masaru Emoto tarafından çekilen su kristallerinin fotoğrafları sergilenmektedir. Emoto, çeşitli işlemler uyguladığı suların kristallerinin fotoğraflarını çekmiş. Güzel sözler yazılıp su kabına yapıştırıldığında, iyi niyetli yardımsever insanların isimleri su kabına yapıştırıldığında ya da su rahip tarafından kutsandığında kristallerin çok hoş şekiller aldığı, aksi halde ise çok kötü şekiller çıktığı görülüyor. Sergiyi gezenlerden biri filmin kahramanına şöyle diyor; “Düşüncelerimiz suya bunu yapabiliyorsa, insan vücudunun büyük bir kısmı su olduğu düşünüldüğünde bize neler yapabileceğini hayal edin…” https://whatthebleep.com/ #Düşünceler #Duygular #MasaruEmoto
- Duygularımız kararlarımızı etkiler
Photo by Engin Akyurt on Pexels.com Duygularımız, değerli bir bilgi kaynağıdır ve karar vermemize yardımcı olur. Araştırmalar, sadece aklıyla karar verenlerin aslında en basit kararlarda bile nasıl zorlandıklarını gösteriyor, çünkü duygularla karar vermenin nasıl bir şey olduğu bilinmiyor. “Duygular ve karar verme” deyince aklıma dinlediğim bir gurunun verdiği örnek geliyor; Marka gurusu Martin Lindstorm 10 Kasım 2005 tarihinde bir konferans vermek üzere İstanbul’a geldi. Bu konferans, 29 ülkede verdiği Brand Sense konferans dizisi kapsamındaydı. Konferans esnasında katılımcılarla markalaşma ve pazarlamada beş duyunun ne kadar önemli bir rol oynadığını örneklerle paylaştı. Martin Lindstorm bu çalışmalarını 600’den fazla araştırmacı ekibi ile iki yıldan fazla süren bir zamanda yapmıştır. Bu araştırmalarından birini sizinle paylaşmak istiyorum. Bu araştırmada iki ayrı odaya birbirinin aynı iki çift aynı marka koşu ayakkabısı konuldu. Odalardan birine karışık çiçek kokusu sıkıldı, diğer odaya sıkılmadı. Araştırmaya katılanlardan, iki odadaki ayakkabıları inceledikten sonra bir anket formu doldurmaları istendi. Formda hangi ayakkabıyı tercih edecekleri ve hangisinin diğerinden ne kadar daha pahalı olabileceği soruldu. Tüketicilerin çoğu (yüzde 84’ü) koku sıkılan odadaki ayakkabıyı tercih etti. Ek olarak, tüketiciler “koku sıkılan” odadaki ayakkabının fiyatının diğer odadaki ayakkabıdan ortalama 10 dolar daha pahalı olduğu tahmininde bulundular. Lindstorm bu araştırma sonuçlarını duyular ve marka ilişkisi ile bağdaştırmaktadır. Alınan duyular bizim duygularımızı etkiliyor ve dolayısıyla bu duygu durumuna uygun olarak tercihimizi yapıyor ve kararımızı veriyoruz. Yani “duygusal karar verme” değil, “duyguların verdiği bilgiye göre karar verme” öne çıkıyor. #Duygular #Karar #Kararverme
- Duygularımız kararlarımızı etkiler
Photo by Engin Akyurt on Pexels.com Duygularımız, değerli bir bilgi kaynağıdır ve karar vermemize yardımcı olur. Araştırmalar, sadece aklıyla karar verenlerin aslında en basit kararlarda bile nasıl zorlandıklarını gösteriyor, çünkü duygularla karar vermenin nasıl bir şey olduğu bilinmiyor. “Duygular ve karar verme” deyince aklıma dinlediğim bir gurunun verdiği örnek geliyor; Marka gurusu Martin Lindstorm 10 Kasım 2005 tarihinde bir konferans vermek üzere İstanbul’a geldi. Bu konferans, 29 ülkede verdiği Brand Sense konferans dizisi kapsamındaydı. Konferans esnasında katılımcılarla markalaşma ve pazarlamada beş duyunun ne kadar önemli bir rol oynadığını örneklerle paylaştı. Martin Lindstorm bu çalışmalarını 600’den fazla araştırmacı ekibi ile iki yıldan fazla süren bir zamanda yapmıştır. Bu araştırmalarından birini sizinle paylaşmak istiyorum. Bu araştırmada iki ayrı odaya birbirinin aynı iki çift aynı marka koşu ayakkabısı konuldu. Odalardan birine karışık çiçek kokusu sıkıldı, diğer odaya sıkılmadı. Araştırmaya katılanlardan, iki odadaki ayakkabıları inceledikten sonra bir anket formu doldurmaları istendi. Formda hangi ayakkabıyı tercih edecekleri ve hangisinin diğerinden ne kadar daha pahalı olabileceği soruldu. Tüketicilerin çoğu (yüzde 84’ü) koku sıkılan odadaki ayakkabıyı tercih etti. Ek olarak, tüketiciler “koku sıkılan” odadaki ayakkabının fiyatının diğer odadaki ayakkabıdan ortalama 10 dolar daha pahalı olduğu tahmininde bulundular. Lindstorm bu araştırma sonuçlarını duyular ve marka ilişkisi ile bağdaştırmaktadır. Alınan duyular bizim duygularımızı etkiliyor ve dolayısıyla bu duygu durumuna uygun olarak tercihimizi yapıyor ve kararımızı veriyoruz. Yani “duygusal karar verme” değil, “duyguların verdiği bilgiye göre karar verme” öne çıkıyor. #Duygular #Karar #Kararverme


















