top of page

Duygusal Zeki Olacaksan Düşüneceksin Kardeşim

DUYGUSAL ZEKA (EQ) KOÇUNUN NOT DEFTERİ, NOT 9



"Ne kadar saçmadır insanlar! Sahip oldukları özgürlükleri kullanmazlar, sahip olmadıklarını isterler. Var olan düşünme özgürlüklerini kullanmazken ifade etme özgürlüğü talep ederler.” Søren Kierkegaard



Bu yazıyı, duygusal zekâ ile düşünme eylemi arasındaki doğrudan ilişki sebebiyle yazıyorum. Bu konuda yol kat etmediğimiz müddetçe kendi duygusal kaderimizi kendimizin çizmesi de mümkün değil çünkü.

Hep söylüyorum, insan enteresan bir varlık. Gezegendeki tüm canlılardan farklı olarak gelişmiş bir korteksi var. Biz, Homo Sapiens’in hayatta kalan tek alt türü olan Homo Sapiens Sapiens yani "düşündüğünün üstüne düşünebilen insan"ız. Yalnız şöyle enteresan bir durum var; zaman içinde tersine nöroplastisite mi oldu nedir, düşünebiliyor ama düşünmüyoruz. Gerçi bunun sebebi çok tutumlu ve enerji israfı karşıtı bir varlık olduğumuz da olabilir. Öyle ya, bizim yerimize düşünüp nasıl yaşayacağımızı, giyineceğimizi, besleneceğimizi, beğeneceğimizi, ayıplayacağımızı, seveceğimizi, nefret edeceğimizi, anne-baba olacağımızı, cinsiyetimizin sorumluluklarını, yaşanabilir ortam tanımını ve hangi durumlarda hangi duyguları hissedeceğimizi vs.. belirleyen hakim toplumsal değerlerin içine doğuyoruz. Yeni icat çıkarmaya hiç gerek yok !

İyi de burada bir acayiplik var. Parmak izini düşündüğümde daha kuvvetli hissediyorum bunu. Bu gezegeni tecrübe edelim diye gerekli olan bedenimiz dizayn edilirken, bu bedene kocaman bir de mesaj eklenmiş; “Sen farklısın, eşin benzerin yok !” E o zaman bizi oldurana hakaret değil midir bu farklılığı yok saymak?

Gördüğünüz üzere konu aslında oldukça derin. Ama olsun, madem korteks gelişmiş ve düşünme yetisi var kullanacağız. Yine de sınırlayalım elbette ve bizi mikrodan makroya taşıyacak yetkinliğimiz düşünme özgürlüğü olsun.

Düşünme özgürlüğünü kullanmak aslında o kadar basit ki! Üstelik pek çok özgürlüğün aksine ona sahip olmak için koca koca savaşlar vermek zorunda değiliz. Çünkü süreç kafatasımızın içinde gizli kapaklı gerçekleşiyor. Biz ifade etmedikçe bizden başka kimsenin haberi olmayan bir süreç bu, yani şahane! Düşünmek kendimizden başka kimseye hesap vermediğimiz bir eylem. Ama konu düşünme değil de düşünce özgürlüğü olunca işler biraz değişiyor. Öyle ya, insanoğlu “düşünce suçu” diye bir şey de icat etmiş durumda. Düşünebilirsin ama düşündüğünü söylersen işler bazen feci halde karışabilir. Bu noktadan bakınca düşünme yetisi olduğu halde düşünmeyen insanların varlığını, savunma mekanizmalarımızın gelişmiş olması sebebine bağlayabiliyorum. İşte bu bir nebze anlaşılabilir.

Bu durum; sosyalleşme, bir topluluğa ait olma ve kendinden daha yüce bir misyona bağlanma ihtiyacı olan insan için farklı sonuçlar da doğuruyor elbette; Başkalarının ifade ettiklerini doğru saymak, başkalarının yapıştırdığı etiketleri kimlik kabul etmek ve daha da acayibi bunlar için savaşmaya hazır olmak… Yani düşünme eylemi başka bir kafatasının içinde gerçekleşiyor çıktısını da biz sahipleniyoruz. O çıktı bizim hayatımız oluyor ve o hayatın getirisi olan duyguların güdümüne giriyoruz. Bunun daha konforlu olduğunu gerçekten düşündükten sonra bu yaklaşımı sahiplenenler de olabilir tabi. Ama bu düşünmeme hâlinin kök sebebinin, insanların sahip olduklarından emin oldukları şeylere karşı ilgisiz ve ihtiyaçsız hissetmeleri olduğunu düşünüyorum. Mesela Haydarpaşa tren garı iken, trenle seyahat konusunda karşı koyamadığım bir istek duymadım hiç. Ne zaman ki onu elimden aldılar o gündür bugündür vapurla önünden her geçişimde iç geçirip oradan trene binmeyi hayal ediyorum. İşte tam da bu yüzden, halen düşünme melekesi elimizden alınmamışken tepe tepe kullanalım derim. Keyfini çıkaralım, sonuna kadar, yoruluncaya kadar kullanalım bu yetimizi. Kim bilir? Belki de bu yetimizi zamanında ve gereği kadar kullanmadığımız için ifade özgürlüğümüzü kaybetmişizdir. Bence mantıklı…

10 görüntüleme0 yorum

İlgili Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page