Dil, insanlığın en önemli araçlarından biridir. Tehlikelerden korunmamıza, bilgiyi hızla paylaşmamıza ve hayatta kalmamıza yardımcı olur. Ancak dilin bir de karanlık yönü vardır: Kendi kendimize gereksiz acılar çektirmemize neden olabilir. FEAR (Bütünleşme - Fusion, Değerlendirme - Evaluation, Kaçınma/Sembollere Saldırma - Avoidance, ve Gerekçelendirme - Reason Giving) modeli, dilin zihinsel süreçlerimiz üzerindeki olumsuz etkilerini anlamamıza yardımcı olur (Hayes ve ark., 1999).
Bu kavram, Hayes, Wilson ve meslektaşları tarafından geliştirilmiş olup, dilin psikolojik acıya nasıl yol açabileceğini açıklar. Model şu kavramlardan oluşur.

1. Bütünleşme (Fusion): Sözcükler ve Duygular Arasındaki Bağ
Bütünleşme, belirli sembollerin veya kelimelerin, temsil ettikleri olaylarla eşdeğer hale gelmesi anlamına gelir. Yani, bir kelime veya sembol, zamanla o kelimenin temsil ettiği olay kadar güçlü bir duygusal tepkiye yol açabilir.
Örneğin, bir yönetici olan Semih’in başlangıçta “Can” kelimesiyle herhangi bir duygusal bağı yoktur. Ancak iş arkadaşı Can onu yolsuzlukla suçladığında ve hakkında soruşturma başlatıldığında, “Can” kelimesi Semih için aşağılanma ve öfkeyle eşdeğer hale gelir. Artık sadece “Can” kelimesini duymak bile bu duyguları tetikleyebilir. Dahası, bu kelime başka şeylere de yayılabilir. Eğer biri “Sami, Can gibi biri” derse, Semih, Sami ile doğrudan kötü bir deneyim yaşamasa bile ondan uzak durabilir. İşte dilin ve bütünleşmenin gücü burada devreye girer: Geçmişteki olumsuz deneyimlerimizi, sadece kelimeler aracılığıyla tekrar tekrar yaşarız. Bu sadece kişi isimleri ile değil yer, araç vs. için de geçerlidir. Dil, yalnızca tehlikeleri hızlıca iletmek için değil, geçmiş acıları şimdiki zamana taşımak için de kullanılır.
2. Değerlendirme (Evaluation): Zihnimizin Sürekli Yargılaması
İnsan beyni, hayatta kalma mücadelesi içinde sürekli olarak çevresini tarar ve değerlendirir. Bu “eleştirel zihin”, milyonlarca yıl boyunca bize tehlikelerden kaçınmamız için yardımcı oldu. Ancak günümüzde bu mekanizma, zihnimizi bize karşı çalıştırabilir. Dil, soyut bir "ben" kavramı oluşturmamıza olanak tanır. Zihnimiz, dış dünyayı değerlendirdiği gibi kendimizi de yargılamaya başlar. "Ben yetersizim", "Ben başarısızım", "Ben çirkinim" gibi ifadeler, bir süre sonra kendimize dair inançlarımız haline gelir.
Örneğin, bir kişi “Hayatım çok kötü” dediğinde, bu yalnızca bir düşünce olmaktan çıkar ve kişi gerçekten hayatının kötü olduğuna inanmaya başlar. Oysa ki bu, yalnızca zihnin değerlendirmesiyle oluşturulmuş bir algıdır. Dil ayrıca “İdeal ben” kavramı oluşturmamıza da yardımcı olur. “Başarılı olmalıyım”, “Mükemmel olmalıyım” gibi düşünceler, mevcut gerçeklikle kıyaslandığında tatminsizlik yaratır. Dahası, kaygı ve stres gibi duygular için de etiketler oluştururuz ve bunları da kötü olarak değerlendirmeye başlarız. Sonuç? İçsel deneyimlerimizden kaçınmaya çalışırız.
3. Kaçınma ve Sembollere Saldırma (Avoidance and Attacking of Symbols)
Dış dünyadaki tehditlerden kaçınmak ya da onları bertaraf etmeye çalışmak hayatta kalmak için gereklidir. Örneğin, bir vahşi hayvandan kaçmalı ya da ona karşı kendimizi savunmalıyız. Ancak insanlar, iç dünyalarında da semboller yaratır ve bunlardan kaçınmayı ya da onlara saldırmayı öğrenirler. Kaçınma: Örneğin, kanser olmaktan korkan bir kişi, kanser hakkında düşünmekten kaçınabilir. Ancak bu kaçınma davranışı, kişiyi kansere karşı daha savunmasız hale getirebilir (örneğin, düzenli kontrolleri ihmal etmek gibi). Dahası, paradoksal geri tepme etkisi devreye girer: Kaçınmaya çalıştığımız düşünceler daha da güçlenerek geri dönebilir.
4. Gerekçelendirme ve Kural Oluşturma (Reason Giving/Rule Creation)
İnsanlar, yaptıkları şeyleri gerekçelendirme ihtiyacı duyarlar. "Neden konuşma yapmadın?" diye sorulduğunda "Çünkü çok kaygılıydım." yanıtı makul bulunur. Ancak "Bilmiyorum." gibi bir yanıt genellikle kabul görmez. Ne yazık ki, insanlar sundukları gerekçelere kendileri de inanırlar. Dil, kurallar oluşturmamıza yardımcı olur, ancak bazen bu kurallar bizi gerçek deneyimlerden öğrenmekten alıkoyar.
Sonuç: Dilin Farkında Olmak ve FEAR’ı Yönetmek
Dil, insanın en güçlü araçlarından biridir, ancak doğru kullanılmazsa zihinsel tuzaklara, bilişsel çarpıtmalara yol açabilir. FEAR modeli, bizi nasıl sıkışıp kalabileceğimiz konusunda uyarıyor.
Çözüm? Zihnimizin yarattığı düşünceleri gözlemleyerek, onları gerçeklikten ayırmayı öğrenebiliriz. Düşüncelerimiz sadece düşüncelerdir, biz değiliz. FEAR’ı fark ettiğimizde, onun üzerimizdeki etkisini azaltabiliriz.
Kaynakça
Hayes, S. C., Barnes-Holmes, D., & Roche, B. (2001). Relational frame theory: A post-Skinnerian account of human language and cognition. Springer Science & Business Media.
Hayes, S. C., Wilson, K. G., Gifford, E. V., Follette, V. M., & Strosahl, K. (1999). Acceptance and commitment therapy: An experiential approach to behavior change. Guilford Press.
Comments