top of page

Hepsi Babil Kulesi Yüzünden

“Çağdaş insanlara boş bir hayal gibi ve ilerideki nesillere besbelli görünen fikirler arasında; değişik milletler için ortak bir dil oluşturulması da vardır” Ludoviko Zamenhof

Uzunca süredir üzerinde düşündüğüm bir konu hakkında yazmak istiyorum bu hafta. Bir dünyalı olarak kanıma dokunan bir konu bu; siz hiç farklı diller konuşup anlaşamayan bir Vulcan’lı gördünüz mü? Ya da kendi halkından biriyle konuşmak için tercüman kullanan bir Endor’lu ile karşılaştınız mı? Gerçi onlar da bir şekilde İngilizce konuşuyorlar ama olsun :) Sonuç itibariyle biz de onları Türkçe alt yazı ile anlamaya çalışıyoruz. Bu, benim ölçülerimde çok enteresan bir konu. Biz dünyalılar bildiğim kadarıyla, aşağı yukarı 30 küsür dil ailesine bağlı bilmem kaç yüz tane dil konuşuyoruz. Bunlar da kendi içlerinde şivelere ayrılıyor tabi. Ve fakat, bilim kurgu film ve kitapları için kurguladığımız gezegen sakinlerinin tamamının aynı dil ile iletişim kurduğunu varsayıyoruz. Kendi durumumuz bu olmasına rağmen uzaylıların anlaşamama ihtimali bize garip geliyor. Bir de alfabe meselesi var ki oldukça çetrefil bir konu bu. Hal böyleyken, yarın öbür gün insanlık tarihi konusunda uzmanlaşmak isteyen bir Marslı’nın durumunu düşünemiyorum. Uzaylıcağız hangi toplululuğu hangi dil ailesine ait dil ve alfabe ile çözümleyeceğini anladığı an üşenip “şu gezegeni imha edelim gitsin” derse hiç şaşırmam. Böylece, Marslılar kötü değildir sadece üşengeçtir diye de evren tarihine geçerler.


Gelelim bu fantastik şeylerin zihnime doluşmasının nedenine.. Çok basit; hatırı sayılı bir süredir kurumsal eğitimlerle haşır neşir biri olarak, eğitim kataloğunda “iletişim” başlıklı ve/veya hedefli programı olmayan bir kurumla hiç karşılaşmadım. Güçlü kasımız olan duygusal zeka eğitimlerinin talep nedenlerinden en önemlisi de çoğunlukla ilişki yönetimi olmuştur. Duygusal zeka’dan takım çalışmasına, liderlik programlarından satış eğitimlerine, mobbing’den verimliliğe, eğiticinin eğitiminden müşteri memnuniyetine kadar her programın icrasında muhakkak iletişim ve ilişkiler konuşulur. Hatta katılımcılar bu konuda ısrarla yönerge isterler. Bu işin bir ilacının olduğunu umut ederler ve bizden de bu ilacı talep ederler. Elbette bir takım metotlar öneririz. Ama bu metotların işe yaraması için, kişinin değerlerini harekete geçirmesinin gerektiğini, bunun yolunun da öz farkındalık olduğunu muhakkak belirtiriz.

Biz efsaneleri olan varlıklarız. Her efsane içinde bilgi barındırır ancak Kronos sadece kendi çocuklarını değil bilgiyi de yer. Geriye de hikayeler kalır. Bu hikayelerden birine göre, şu andaki iletişim sorunumuzun kaynağı, Tanrı’nın olduğu yere ulaşmaya çalışan insan atalarımızın inşa ettiği bir kuledir. Hikaye bu ya; bu cüret, insanların birbirlerini anlamasını engelleyecek bir ayrışma ile cezalandırılmıştır. İşte biz o günahın evlatlarıyız gibi romantik bir cümle ile konuyu kapatamayacağım. Bu kadim hikayenin unutulan bilgisi bence şuydu; İnsanlar Tanrı’nın olduğu yere ulaşmak için el birliği ile bir kule inşa etmeye başladılar. Ancak inşa sırasında bir olduklarını unuttular, kule yükseldikçe ihtirasları da yükseldi. Aynı dili konuşurken bile bir olmayı göz ardı ettikleri için de sınavları ağırlaştırıldı. Kendini bilmeyen, insan olmayı anlamayan ve bir olamayan insan için o hedef zaten ulaşılabilir değildi. Hazır olup bütün olabilmesi için kırk fırın ekmek yemesi gerekiyordu. İşte biz şimdi o kırk fırın ekmeği yemenin derdindeyiz. Ben böyle düşünmeyi seçiyorum.


Kendiyle iletişim kuramayan bir insan, başkalarıyla iletişim kuramaz. Hele bir Vulcan’lı ile asla..


11 görüntüleme0 yorum

İlgili Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page