top of page

Kurumların Birinci Çoğul Şahıs Hali

Aslında çok zor iş… Çünkü pek çoğumuz birinci tekil şahıs olmanın hakkını bile tam olarak verebilmiş değiliz. Galiba bütün mesele de bu; ben olamadan biz olmaya çalışıyoruz. Bana kalırsa, öz-bilinç ve öz-değerlendirme melekesi çocuklukta yerleşmeli. Böylece bireyler, hayatları boyunca kendilerinin ve mecburen müdahil oldukları başkalarının hayatlarında ne tür roller üstlenmeleri gerektiğini daha net kavrayabilirler.


Gelelim şu birinci çoğul şahıs olma hâline.. Genetik mirasımızdan mıdır? Yoksa sistem mi bize böyle öğretti bilmiyorum; pek çoğumuz merdivenleri ikişer üçer çıkma derdindeyiz.


Bu şekilde hedefe daha çabuk ulaşmak mümkün olsa da; arada ayağımızın değmediği basamakların bilgisinden yoksun olarak yükseliyoruz. Hatta zaman zaman tökezleyip düşüyoruz. 8 yaşındaki oğlum bile, okuma yazmayı söküp 4 işlemi kavradığı için, önümüzdeki sene ilkokulu bırakıp üniversiteye yazılmaya karar vermiş durumda. Ben olmadan biz olmaya çalışmak da böyle bir şey. Bu sebeple Takım Çalışması hedefine ulaştıran tüm eğitimlerimizi “ben’den biz’e giden bir yolculuk” olarak kurguluyoruz. Bu kurguyu 3 başlı masal kahramanlarına benzetiyorum. Bu kahramanın bir başı “bana faydası ne?” diye sorarken, bir diğeri “bize faydası ne?” diye soruyor. Üçüncü başın cevap aradığı soru ise; “ona/onlara faydası ne?” Bu sorulara cevap vererek koca bir bedeni sağ ve sağlıklı tutmayı başaran bir kahraman bu.. Sanırım bütün iş cevap vermekte de değil. Asıl mesele soruyu doğru sorabilmek de..

“Bana Faydası Ne?” sorusu, ilk bakışta son derece egosantrik bir yaklaşımmış gibi gelebilir. Bence bir mahsuru yok. Çünkü kendini gerçekleştirmeyenin bir başkasına faydası yoktur. Ayrıca, “bana faydası ne?” sorusunun cevabını verebilen bir kişi, dışarıdan gelebilecek olumsuzlukları büyük ölçüde elemine ederek hem kendisine hem de karşısındakilere faydalı olacaktır. Örneğin; öfkelenip “vur gözünün üstüne” dürtüsüyle yüz yüze kaldığımızda soracağımız bu soru, hem kendimize hem de karşımızdakine zarar vermemizi engelleyecek, böylece daha yapıcı çözümler geliştirmemize zemin sağlayacaktır. Ayrıca bu soru; korteksimizin ihtiyacı olan altı saniyeyi bize kazandırırken, egomuzu da yaralamayacaktır. “Bana faydası ne?” adımını sağlıklı bir biçimde geçen birey, bu sorulara verdiği yanıtların doğal sonucu olarak “Bize Faydası Ne?” sorusunu soracaktır. Bu soruyu sorma merhalesine ulaşmış çalışanlarınız var ise ne mutlu size.. Çünkü her biri birer kurum vatandaşı olma potansiyeli taşıyan insanlarla çalışıyorsunuz demektir. “Bize faydası ne?” sorusu, kurum çalışanlarını aritmetik bir toplam olmaktan çıkararak “takım” hâline getirecektir. “Ona/onlara faydası ne?” sorusuna gelince.. Bu soruyu soran çalışanlardan oluşan bir kurum, müşterileri, tedarikçileri ve hatta rakipleriyle de bir bütün olduğunun farkına varmış demektir. Bu kurumların toplum içerisindeki imajları da son derece sağlamlaşmıştır. Büyümek ve gelişmek bu kurumların doğalı olmuştur. Ben bu kurumlara “Ultra Takımlar” diyorum. Uzun lafın kısası; kurumların asıl birinci çoğul şahıs hâli de tam olarak budur. Kabul ediyorum; zor iş..


12 görüntüleme0 yorum

İlgili Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page