top of page

OÇKD FİAD TİFRİS STAT MÇGU İÜD


Hiç kendi kendinize “obaaaaaa” deyip sonra da deliler gibi güler misiniz? Valla ben kahkahalarla gülüyorum. Ama bu gülme hâli oldukça yeni. Önceleri kafamın çalışma biçimini çok fazla dillendirmezdim. Dillendirirsem bana aklı evvel derler diye çekinirdim. Şimdilerde ise zamanında böyle düşündüğüm için de gülüyorum kendime. Kendi kendini eğlendiren bir insanım yani.


Benim kafam kodları çözmek konusunda biraz değişik çalışıyor a dostlar. Mesela kültablası kelimesini uzun bir zaman kült ablası olarak algıladım. Haydi o zaman çocuktum. Peki ya bu yazıya başlık seçtiğim ve size “bu da neyin nesi?” dedirten cümle ne olacak? O cümlenin kodlamasını çözdüğümde, üniversiteyi çoktan bitirmiş, iş hayatına atılmış koskocaman bir insandım ya hu… Bu cümlenin asıl hâlini de özellikle sona bırakacağım ki; benim, sizin gibi normal insanların kodlamalarını çözmeye çalışırken gösterdiğim debelenme hâlimle empati kurun. :-) Şunu bilir şunu söylerim; kendimizle kurduğumuz ilişkinin kalitesi, kendimize karşı beslediğimiz duygularla göbekten bağlı. Kendini bir türlü sevmeyi başaramamış insanlar, hata yaptıklarında öfkeleniyor, buhran geçiriyor, utanıyor, üzülüyor ve kendilerine acıyorlar. Böylece de tüm hayatlarını heba ediyorlar. Kendini sevmeyen ve gerçekleştirmeyen bir insanın başka kimseye de faydası yoktur haaa. Bu insanlar, kendi hayatlarıyla birlikte, etraflarındaki insanların da hayatlarını tüketirler. Kendini sevmeyi başarmış insanlar için ise, hatalar insan olmanın doğal bir sonucu. Hatalarından öğreniyor, kendileriyle dalga geçiyor, bu hatalardan öğreniyor ve yaşam kalitelerini arttırıyorlar. Bu iki tip insan arasındaki en temel farklılık ise düşünme ve yorumlama prensipleri. Öyle ya, ne düşünüyorsak oyuz. Pozitif bir zihin pozitif duyguları, negatif bir zihin ise yıkıcı duyguları doğuruyor. İyi haber ise; insanın seçme özgürlüğü olan bir varlık olması. Ne düşüneceğimize biz karar verebiliriz. Bilincimizde çöreklenerek bizi durduran, üzen, öfkelendiren ve buhrana sürükleyen düşünce kalıplarını değiştirmeye niyet etmek atılacak en mantıklı adımdır. Bu yolla sadece ruhumuza değil, bedenimize de şifa akıtırız. Gelelim benim zihnime… ben zaman zaman farklı algılıyorum ve benden farklı algılayanların da varlıklarını algılayabiliyorum. Bu durum, kendimi özel hissetmeme neden oluyor. Herkesin zihinden yapabildiği matematik işlemlerinde çok iyi değilim ve bunu çok komik buluyorum. Para hesabı yaparken çoğunlukla parmaklarımı kullanıyorum mesela. Sağ elini uzat dediklerinde, süpersonik bir hızla kalemi hangi elimle tuttuğumu kafamda canlandırıyorum sonra elimi uzatıyorum. Bu da benim süpersonik çözümler bulabilen bir insan evladı olduğumu gösteriyor ki bu çok sofistike bir şey benim için. Kendimi komik ve sofistike bulduktan sonra (bu arada şu anda da kendime gülüyorum deli gibi) bunları bir kenara bırakıp, iyi yapabildiğim şeyleri sıralıyorum. Vallahi yeküne bakınca da kendime tebriklerimi sunuyorum. Ayrıca, komik olmak, çok zeki olmaktan daha eğlenceli olabilir yani.. Ve geldik finale… Ben İstanbul çocuğuyum. Defalarca Kadıköy’den vapura bindim ve Haydarpaşa’daki ofis silolarının önünden geçtim. O siloların üzerinde yazanların, yıllarca, doğu Avrupa dillerinden biri ile denizcilere verilen bir mesaj olduğunu düşündüm. Hatta bunu çok da saçma buldum. Yine bir gün, bindiğim vapur Karaköy’e doğru yol alırken kafamı kitabımdan kaldırıp silolara baktım. İşte o an, ışığı gördüğüm andır :) Senelerce o yazıyı yukarıdan aşağıya okuyan zihnim, bir anda tarz değiştirip soldan sağa okuyuverdi. İşte benim kendime “obaaaaa” dediğim anların en kocamanı budur. Neden? Çünkü Ofis Çiftçinin Kara Gün Dostudur da ondan :) Böyle işte.. gülün fazlasıyla, kalın sağlıcakla..



22 görüntüleme0 yorum

İlgili Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page